9 Aralık 2017 Cumartesi

Batum Gezisi #2: Neden Batum?

Neden Batum? sorusunun cevabını vermeden önce neden Gürcistan'a seyahat etmeye karar verdiğimi açıklamam daha doğru olur. Pasaportum yok. Bu yüzden gidebileceğim 3 ülke var: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Gürcistan ve Ukrayna. Ukrayna'ya gidip gelmek baya pahalı. Çünkü hava yolu ulaşım için pahalı bir tercih. Deniz yolu ise hava yolundan daha da pahalı. Ama ucuza bilet de buldum. Bunun için 10 ay önce bileti satın almak lazım. Bu yüzden Ukrayna'dan önce gitmesi daha ucuz bir ülkeye gitmeliyim diye düşündüm. Kıbrıs'ın Türkiye'den çok da farklı olmayacağını ve plaj turizm merkezi olduğu için Kıbrıs'ı da eledim. Geriye Gürcistan kalıyor zaten.

Gürcistan'ın olumlu tarafları:
- Gidiş-dönüş ucuz. Toplam 145 Lira tuttu. (Çorum-Batum)
- Çoğu şey Türkiye'den ucuz.
- Yakın.
- Türkler ve Türkçe konuşabilenler var.
- Türkiye'den fazla bir farkı yok deseler de başka bir ülkeye geldiğini hissedebiliyorsunuz.

Gürcistan'ın olumsuz tarafları:
- Oradaki Türklerin çoğu şerefsiz olduğu için Türklere karşı temkinli olmanız lazım. Türkler tarafından dolandırılma olayları çok oluyormuş.
- Sonuçta geri kalmış bir ülkeden daha geri kalmış bir ülkeye gidiyorsunuz. Ahım şahım bir güzelliği yok. Daha doğrusu Türkiye'ye kıyasla başka bir dünyaya gelmiş gibi bir his uyandırmıyor.

Resmi ben çekmedim tabiiki

İlk başta Tiflis'e gidecektim sonra da Batum'a. Ama daha ilk kez Türkiye'nin dışına çıkacağım için endişelenip sadece Batum'u gezmeye karar verdim. Sonuçta Batum sınıra 15 kilometre civarı. Yürüyerek bile geçilebilecek mesafede. Ayrıca insanlarla Türkçe konuşarak da anlaşabileceğiniz bir şehir Batum.

Batum, Gürcistan'ın Tiflis'ten sonra en turistik şehri. Fazla kalabalık bir şehir değil. Ayrıca nüfusuna göre gezilecek yerleri oldukça fazla olan bir şehir. Gezilecek yerlerin neredeyse hepsi şehir merkezinde olması da cabası. Bu yüzden Batum'u tercih ettim.

Bir sonraki yazım "Planlama Aşaması" 'nda görüşmek üzere...

8 Aralık 2017 Cuma

Başkentini Karıştırdığımız Ülkeler

Geçen hafta Ankara Adliyesi'nde mübaşirlik mülakatına girdim ve sorulan ilk soru; "Litvanya'nın başkenti neresidir?" oldu. Bizden sonraki giren gruba da Estonya'nın başkentini sormuşlar. Aklıma Türklerin bir çok ülkenin başkentlerini karıştırdığı geldi. Ve böyle bir yazı yazma gereği duydum.

AVRUPA

Portekiz
Portekiz'in başkenti Lizbon'dur. Futboldan dolayı Porto sanan çok kişi var.

İspanya
İspanya'nın başkenti Madrid'tir. Sayıları az da olsa yine futboldan dolayı Barselona sananlar var.

İsviçre
İsviçre'nin başkenti Bern'dir. Ama futboldan, fazla nüfusu olmadığından, fazla tanınmadığından veyahut aklımızda kalan İsviçre'de imzalanmış antlaşmalar nedeniyle bazı kişiler İsviçre'nin farklı şehirlerini başkent sanıyor. Mesela; Zürih, Cenevre, Basel, Lozan, Uşi vb.

İskoçya
İskoçya'nın başkenti Edinburgh'dur. Ama nüfusu çok daha fazla olduğu için bazı kişiler İskoçya'nın başkentini Glasgow sanmaktadır.

Kazakistan
Kazakistan'ın başkenti Astana'dır. 1998 yılına kadar başkent olması ve ülkenin en büyük şehri olması nedeniyle Almatı bazı kişiler tarafından hala Kazakistan'ın başkenti sanılmaktadır.

Türkiye
Biz karıştırmıyoruz ama yabancıların çoğu daha ön plana çıktığı için İstanbul'un Türkiye'nin başkenti olduğunu sanıyor.

ASYA

İsrail
İsrail'in başkenti Kudüs'tür. Bazı kişiler Şehrin tamamının İsrail sınırları içerisinde olmadığı için ve Tel Aviv, Hayfa şehirlerinin daha büyük olması nedeniyle İsrail'in başkentini karıştırıyorlar.

Suudi Arabistan
Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'tır. Bazı kişilerde Mekke ve Medine gibi çok bilinen kutsal yerlerin başkent olduğu algısı var.

Yemen
Yemen'in başkenti Sana'dır. Ama şu an bir iç savaşın içinde olan ülke de Aden'i Hadi Hükümeti başkent olarak kullanmaktadır. Ayrıca Aden Güney Yemen ve Kuzey Yemen birleşmeden önce Güney Yemen'in başkentiydi.

Birleşik Arap Emirlikleri
Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'dir. Çoğu kişi daha kalabalık ve bilinen bir şehir olan Dubai ile karıştırmaktadır. Dubai sadece Dubai Emirliği'nin başkentidir. 7 Emirlikten oluşan Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti ise Abu Dabi'dir.

Afganistan
Afganistan'ın başkenti Kabil'dir. Ama bazı kişiler tarihteki önemli bir imparatorluk olan Gazneliler ve önemli bir hükümdar olan Gazneli Mahmut nedeniyle Gazne ile karıştırmaktadır.

Pakistan
Pakistan'ın başkenti İslamabat'dır. İslamabat küçük bir şehir olduğu için Lahor, Faysalabat, Haydarabat, Karaçi gibi şehirlerin başkent olduğunu düşünenler olabilir.

Hindistan
Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'dir. Ama bazı kişiler Bombay yada yeni adıyla Mumbai'ın daha ön plana çıkması nedeniyle bu şehrin başkent olduğunu düşünüyorlar.

Myanmar / Burma / Birmanya
Myanmar'ın başkenti Naypyidaw'dır. Yangon'un daha büyük olması ve 2005 yılına kadar Burma'nın başkenti olması nedeniyle bazı kişiler Yangon'un hala başkent olduğunu düşünebilirler. Ben bile yakın bir tarihe kadar Myanmar'ın başkentinin hala Yangon olduğunu sanıyordum.

Vietnam
Vietnam'ın başkenti Hanoi'dir. Bazı kişiler ülkenin bir diğer büyük şehri Ho Chi Minh'in (İsmini Vietnam'ın kuran kişinin isminden alıyor) başkent olduğunu düşünebilir.

Çin Halk Cumhuriyeti
Çin Halk Cumhuriyeti'nin başkenti Pekin'dir. Bu şehrin ismi bazı Türkçe kaynaklarda Beijing olarak da geçer. Şanghay, Kanton (Guangzhou), Nankin, Hong Kong gibi diğer büyük şehirlerin Çin'in başkenti olduğu yanılgısına düşen kişiler olabiliyor.

Malezya
Malezya'nın iki başkenti vardır. Bunlar; Kuala Lumpur ve Putrajaya'dır. Aslında Malezya'nın başkentini karıştıran kişi neredeyse yoktur. Çünkü Malezya'nın en çok bilinen şehri Kuala Lumpur'dur. Ama Malezya'nın ikinci bir başkentinin olduğunu ben dahil neredeyse kimse bilmez.

OKYANUSYA

Avusturalya
Avusturalya'nın başkenti Canberra'dır. Bazı kişiler Avusturalya'nın en büyük iki kenti olan Sidney ve Melbourne'ün Avusturalya'nın başkenti olduğunu düşünüyorlar.

AFRİKA

Fas
Fas'ın başkenti Rabat'dır. Bazı kişiler ön plana çıkmış Marakeş, Kasablanka ve Fas gibi şehirlerinin başkent olduğunu düşüne bilirler. Atlas sıra dağlarındaki diğer iki ülkenin başkentlerinin isimlerinin ülkenin isimleriyle aynı olduğu düşünülürse Fas'ın başkentinin Fas olmaması oldukça kafa karıştırıcı bir durum oluyor.

Mali
Mali'nin başkenti Bamako'dur. Ama çoğu kişi Timbuktu ile karıştırıyor.

Fildişi Sahilleri
Fildişi Sahilleri'nin başkenti Yamoussoukro'dur. Ülkenin en büyük şehri ve eski başkent Abidjan'ı ben dahil çoğu kişi hala başkent sanmaktadır.

Nijerya
Nijerya'nın başkenti Abuja'dır. Ama Abuja oldukça küçük bir şehir olduğu için çoğu kişide Lagos gibi ülkenin büyük şehirlerinin başkent olduğu algısı oluşabiliyor.

Kamerun
Kamerun'un başkenti Yaounde'dir. Ama ülkenin en büyük şehri olan Douala'nın başkent sanılması oldukça olasıdır.

Ekvator Ginesi
Ekvator Ginesi'nin başkenti Malabo'dur. Ama nüfusu, ana karada yer alması ve merkezi konumu nedeniyle Bata'nın başkent olduğu algısının uluşması oldukça normaldir.

Kongo Cumhuriyeti
Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti Brazzaville'dir. Ama Brazzaville ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti Kinşasa arasında sadece Kongo Nehri vardır. Bu nedenle bu iki şehir birbirlerine en yakın başkentlerdir. İki ülkenin başkentinin yan yana olamayacağını düşünerek Pointe-Noire'nin Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti olduğunu düşünen kişiler olabilir.

Tanzanya
Tanzanya'nın başkenti Dodoma'dır. Ama Darüsselam ülkenin en tanınmış şehridir. Darüsselam Tanzanya'nın en büyük şehri olmanın yanında uzun süreler Tanzanya'ya başkentlik yapmıştır. Bu yüzden Darüsselam hala başkent sanılmaktadır. Zanzibar'da ülkenin önemli bir şehridir ve bu şehrinde başkent olduğunu düşünenler olabilir.

Mozambik
Mozambik'in başkenti Maputo'dur. Azımsanamayacak sayıdaki ülke ismini başkentlerinden aldığı için Mozambik kasabasının Mozambik'in başkenti olduğunu düşünen kişiler olabilir benim gibi.

Güney Afrika
Güney Afrika'nın üç başkenti vardır. Bunlar; Cape Town, Bloemfontein ve Pretoria'dır. Ama ülkenin en büyük şehri ve en tanınan şehirlerinden biri Johannesburg'dur. Bazı kişiler Johannesburg'un da bu başkentler arasında olduğunu düşünmesi kuvvetle muhtemeldir.

KUZEY AMERİKA

Kanada
Kanada'nın başkenti Ottawa'dır. Ama Ottawa çok küçük bir şehir olduğu için "Kanada'nın başkenti" denildiğinde Montreal, Toronto, Vancouver gibi büyük şehirler akla gelir.

Amerika Birleşik Devletleri
ABD'nin başkenti Washington'dur. Ama bazı kişiler New York, Los Angeles, Chicago, San Francisco gibi büyük ve çok duyulan şehirleri Amerikanın başkenti sanabilmektedir.

Belize
Belmopan Belize'nin başkentidir. Ama isminde "Belize" geçtiği için Belize City'yi Belize'nin başkenti sananlar olabilir.

GÜNEY AMERİKA

Brezilya
Brezilya Brezilya'nın başkentidir. Bir diğer ismi Brezil olan Brezilya şehri küçük bir şehir olduğundan ismi fazla duyulmaz. Bu yüzden neredeyse herkes Brezilya'nın başkentini Rio de Janeiro veya Sao Paulo sanar.

Şili
Şili'nin iki başkenti vardır. Bunlar; Santiago ve Valparaiso'dur. Aslında Şili'nin başkentini karıştıran kişi neredeyse yoktur. Çünkü Şili'nin en çok bilinen şehri Santiago'dur. Ama Şili'nin ikinci bir başkentinin olduğunu ben dahil neredeyse kimse bilmez.


NOT: Google Haritalar'ı açarak kendimin karıştırdığı, başkalarının karıştırdığını duyduğum/gçrdüğüm başkentleri ve karıştırılmaya müsait başkentleri belirleyip bu yazıda toparladım. Umarım işinize yarar.

3 Aralık 2017 Pazar

Batum Gezisi #1: Karar Verme

Yurtdışına çıkmayı, başka ülkeleri gezip görmeyi neredeyse herkes ister. Ama biz Türkler buna bir türlü cesaret edemeyiz. Bunun en büyük nedeni de kendi korkularımızı gizlemek için kendimize uydurduğumuz yalanlardır. Kendimden örnek vermek gerekirse:
-Param mı var da yurtdışına gezmeye gideceğim?
-Gürcistan zaten Türk kaynıyormuş. Ha gitmişsin ha gitmemişsin. Yurtdışına gidince şöyle Japonya, Kore, Çin gibi bir ülkeye gitmek lazım.
-Ben tanımadığım Türklerle bile konuşurken çekiniyorum. Yurtdışında nasıl hayatta kalacağım?

Biraz da arkadaşlarımdan örnek vereyim:
-Yurtdışına gezmeye gidecekmişiz. Duyunda sanır işten güçten sıkıldılar da Gürcistan'a gidecekler kafa dağıtmaya. İşsizken bizim neyimize yurtdışı?
-Seninle birlikte Gürcistan'a gitmeyi isterim ama çalışmaktan vakit bulamıyorumki.


Yetişkinler ve yetişkin olmayanların arasındaki en büyük fark nedir biliyor musunuz? Bence en büyük fark yetişkin olmayanların yani çocukların cesaret ve azminin çok yüksek olmasıdır. Biz yetişkinler ise korkağız. En ufak şeylerden bile korkuyoruz. En ufak bir sıkıntıda vaz geçiyoruz. Toplum tarafından dışlanmak istemediğimiz için aklımızdan geçenleri söyleyemiyoruz, olduğumuz kişi gibi davranmıyoruz. En azından ben böyle yapıyordum. Hikikomori, neet, otoko gibi yaşadığım 3 yılın ardından bu gidişe bir dur dedim. 2016 yılı yazında memleketim Çorum'a dönerken önemli bir karar aldım. Kendi ayaklarımın üstünde duracak, hayatımda köklü değişiklikler yapacaktım. Hala daha korkağım ama belirlediğim yolda ilk adımlarımı attım ve yavaş da olsa ilerliyorum.

Yapmam gereken şeyler arasına yurtdışına gitmeyi de koymuştum. Çünkü Türkiye'de yaşamaktan kurtulmak istiyordum. Ama daha Türkiye'nin dışına hiç çıkmamışken bu hayalimi gerçekleştirmek biraz absürt kaçıyordu. Ayrıca başka ülkelerde insanların nasıl yaşadığını tecrübe etmem gerekiyordu. Ayrıca benimle kimsenin gelmeye cesaret edemeyeceğini biliyordum. Yani tek başıma gidecektim. Tek başına evimden uzakta yurtdışında bir kaç gün kalmak bile benim için inanılmaz bir deneyim olacaktı.

Gürcistan'a gitmeye 2017 ylının şubat ayında karar verdim. Ama kimliğimi kayıp ettiklerinden dolayı Gürcistan planlarımı ertelemek zorunda kaldım. Hatta bununla ilgili bir yazı yazmıştım. Kimliğimi 3 ay sonra aldığım da ise başka sorunlar çıktığı için ertelemek zorunda kaldım. Bu sırada Gürcistan başta olmak üzere sırt çantaları ile seyahat eden benim gibi tutumlu gezginlerin blog yazılarını okudum bol bol. Bu sayede Gürcistan'a gidince yapacaklarım veya yapabileceklerim hakkında fikir sahibi oldum. Eylül ayında ise bir karar aldım: Kasım ayında ne olursa olsun Gürcistan'a gidecektim.

Yazının ikinci kısmı: "Neden Batum?"da görüşmek üzere...

28 Kasım 2017 Salı

Bok Böceği Karikatürü


İtin duası kabul olsa gökten kemik yağardı derler. İtin duası kabul olmaz. Ama bok böceğinin duasının kabul olma olasılığı çok yüksek. O yüzden her an kafanızın üzerine dikkat ederek yürüyün! :)

Bu da taratıp çizgilerin renklerini koyulttuktan sonraki hali:
Kuyruğu çok kötü olmuş :(

6 Kasım 2017 Pazartesi

Geçmişimden Bir Hikaye: Küçük Botanik Bahçem

Henüz on yaşlarında filandım. Apartmanın etrafındaki toprakların bir kısmı apartmandaki daire sayısına bölünerek apartman sakinlerine bölüştürülmüştü. Ben de annemden ve babamdan bize düşün kısımdan küçük bir parçayı sadece kendi özel kullanımım için istedim. Şaşılacak bir şekilde bana istediğim toprağı verdiler. Ben ne istersem isteyeyim hep karşı çıkarlar izin vermezdi annem.

Ne tohumum ne de fidanım vardı. Apartmanın çevresinde veya yakınlardaki boş arazilerde kendiliğinden bitmiş bitkileri toplayarak bu 2 metrekareden az toprağı adete minyatür bir botanik baheçesine dönüştürdüm. İlk olarak marul ektiğimi hatırlıyorum. Marul ot gibi doğada kendiliğinden biten bir bitki değil. Muhtemelen önceden biri bizim apartmanın bahçesine veya yan apartmanın bahçesine dikmişti. Tohumlarını da rüzgar benim bulabileceğim bir yere taşımış olmalı. Ben de bu marulları kökleriyle sökerek kendi bahçeme diktim. Kaç tane olduğunu hatırlamıyorum. Ama fazla değildi. Sadece bir kaç taneydi.

İkinci diktiğim bitki karabaklaydı. Onu da başka bir yerde kendiliğinden bitmiş olarak bulup kendi bahçeme taşıdım. Uzun süre çilek olduğunu sanıp ne hayaller kurmuştum... Ama büyüdükçe çilek değil karabakla olduğu anlaşıldı. Çimlendikten kısa süre sonrasında yaprakları çileğe acayip benziyordu.

Bahçenin toprağı tarıma müsait bir toprak değildi. Kireçli bir toprağı vardı. Biraz eşeleyince hemen kremsi pembemsi ve beyaz kireç taşlarıyla karşılaşıyordum. Soğan, marul benzeri bitkiler yetişiyordu bu toprakta ama yetişen hiç bir bitkiden tam anlamıyla verim alınamıyordu. Ve ekilen çoğu tohum toprak yüzünden çimlenmiyordu bile. Bu toprağı tarıma uygun hale getirmek için doğal gübre kullandım. Bahçe ile ilk ilgilenmeye başladığım zamanlar daha kene çıkmamıştı. Çorum'un çevresinde yoğun olarak koyun ve inek otlatılıyordu. Bu da gübre halk dilinde kemireye oldukça yakın olduğum anlamına geliyor. Bazı arkadaşlarım gördüğünde alay ediyordu hayvan boku topluyor diye. Ama ben bu şekilde toprağın verimi önemli ölçüde artırdım. Ama kene ve kırım-kongo kanamalı ateşli hastalığı çıkınca Çorum ve çevresinde hayvan otlatmak yasaklandı. Bu yüzden gübre bulamadım. Bitkisel gübre kullanmayı denedim. Bitkisel gübre olarak kullanılabilecek bir tek yonca bitkisini buldum. Ben de onu kullandım. Yapraklarını elimle küçük parçalara arıyarak toprağın altına gömdüm. Ama neredeyse hiç bir etki gözlemleyemedim.

Sonrasında ne ektiğimin sırasını tam hatırlamıyorum. Ama ektiğim şeyleri çok net hatırlıyorum. Tabii ektiğim her şey toprakta kendiliğinden bitmiş şeyler değildi. Evden götürüp diktiğim şeylerde vardı. Mesela annemin ayıkladığı yaş nanelerin saplarını götürüp dikmiştim. Ne için aldığımızı hatırlamıyorum ama bir kere soya fasülyesi almıştık. Ben de 10 tane soya fasülyesini bahçeme diktim. 5 Tanesi bitti. Verdikleri meyve yani soya fasülyeleri o kadar küçüktüki sonraki sene ektiğimde çimlenmedi. Arkadaşımgilin bahçesinden bir tane çilek alıp dikmiştim. Sonrasında o çilek o kadar çok sürgün verdiki ayrık otu gibi bütün bahçeyi kapladı. Hatta babamgil bazılarını alıp başka bir yere dikmişler ve geri kalanları yolmuşlar. Yine de gözden kaçırdıkları bir kaç tane çilek hala sürgünleriyle yayılmaya devam ediyor. Bir kere annem bezelye ayıklarken çimlenmiş bezelyeler çıktı. Görünce hemen aldım ve bahçeye diktim. Bu bezelyeler sadece bir karış kadar uzadı. Sadece bir bezelye meyve verdi. Onu da tohum olarak kullandım. Sonraki yıl bezelyeler meyve vermedi.

Bahçemdeki bitkilerden benim için en önemli olanlar meyve ağaçlarıydı. Bunları da fidandan dikmedim. Meyveleri yiyip çekirdeklerini dışarıya atıyoruz ya işte o çekirdeklerden bazıları çimleniyor. Ben de her bahar bu çimlenen meyve çekirdeklerinin peşine düştüm. Bulduğum çimlenmiş çekirdekleri kökleri ile ve toprağı ile birlikte alıp kendi bahçeme diktim. Bazılarının boyları bir iki santim bazılarının boyları ise 10 - 15 santimetreydi. Yetiştirdiğim meyveler; Elma, erik ve ayva. Bir çok farklı meyve bulup ektim ama kurudular hep. Bu meyvelerden bir tane elma ve bir tane de erik var şu an. Yıllar boyunca hiç bir ilgi göstermememe rağmen hala her sene meyvelerinden istifade ediyorum. Diğer meyveleri babam söküp başka bir yere dikmiş ama hepsi de kurumuş. (O zaman Çorum'da değildim.)

Bu anlattıklarım dışında; yer elması, maydanoz, tere, sarımsak, kavun, karpuz, kasımpatı (çiçek), yulaf (tahıl), soğan, fasülye'de yetiştirdim. Hepsini aynı anda yetiştirmedim. Ama en çok çeşit olduğu zamanlar gözlerimin önüne geliyor: Çok güzeldi ve ilgilenmesi çok eğlenceliydi. Onlarca farklı bitkinin büyümesine tanıklık etmek muhteşemdi. Bu yüzden çocukluğuma dair unutamayacağım şeylerin başında bu küçük bahçe geliyor. Ve şu an bana tarım ile ilgilenmek o kadar uzak geliyor ki... Muhtemelen içimden, ruhumdan bir şeyleri kaybettim. Sanırım biraz farkındayım: Şu an eskisine göre daha az azimliyim, daha az cesaretliyim ve daha az çalışkanım. Ama o çocukkenki gibi o umutlu, cesaretli, azimli, çalışkan kişi tekrar olabilmemin yolu ne bilmiyorum.

Belki bir gün bu yazıya bahçenin şimdiki halini çekip eklerim.

4 Kasım 2017 Cumartesi

Web Tasarımı ve Kodlama Bölümü

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi, örgün öğretimde üniversite okuyan öğrencilere ve üniversite mezunlarına İkinci Üniversite isminde çok güzel bir olanak sunuyor. Ben de bu fırsatı daha fazla kaçırmayıp Web Tasarımı ve Kodlama bölümüne kayıt oldum bu sene.

Bu bölümün adı çoğu kişiyi cezbediyor. Nasıl cezbetmesin ki? Bölümün isminde kodlama var bir kere. Biraz araştırdığında ise bilgisayar mühendisliği ve yazılım mühendisliğine dikey geçiş imkanının olduğunu öğrenip daha da gaza geliyorlar. Ama sonra derslere bir bakıyorlarki derslerin neredeyse hepsi bekledikleri gibi değil. İşin sadece felsefesi öğretiliyor.

Ben zaten bu işlerle ilgileniyorum, elimin altında diploma olsu diye düşünenler var. Şahsen ben bu işlerle çok fazla ilgilenmiyorum. Ama konuya fransız da değilim. Kendimi bu iki sene boyıunca yetiştirmeyi planlıyorum.

Dikey Geçiş Sınavı ile Bilgisayar veya Yazılım Mühendisliği'ne geçmek iseyenler var. Dikey Geçiş Sınavı'ndan Bilgisayar Mühendisliğine geçiş yapabilecek puanı kolaylıkla alacağımı düşünüyorum. Ama örgün öğretimde okumayı düşünmüyorum. Belki bitirdikten sonra uzaktan eğitim Bilgisayar Mühendisliği düşünebilirim.

Bu bölüme kayıt olanlar KPSS konusunda da endişelilerdir muhtemelen. KPSS tam bana göre bir sınav. Ortaöğretim ve Önlisans KPSS sınavlarının kolay olduğunu da göz önüne alırsak benim için bu bölümün Önlisans KPSS'ye girmemi sağlayacak olması bile iyi bir durum. Büyük ihtimalle DHMİ Apron Memurluğu kadrolarını tercih ederim. Ama bu bölüme de kadro açılacağını düşünüyorum. Son KPSS tercihlerinde yani 2017/1'de bu bölüme en yakın bölüm olan Web Teknolojileri ve Programlama bölümüne 5 tane kadro açılmış. Bu kadrolardan bir tanesi mezuniyet şartının yanında bir sürü belge isterken 4'ün de hiç bir belge istenmiyor. Belge istemeyen kadrolar da 92.228 puan ile kapatmış. O puanla tekniker olmak hizmetli veya kaloriferci olmaktan kat kat iyidir.

Ama en önemli konu olan özel sektörde iş bulmak konusunda ben de kara kara düşünüyorum. Çünkü 2 sene boyunca bir kaç tane başarılı projeye imza atamazsam özel sektör kapısının bana kapanacağı açık. Ama benim bu konuda da farklı düşüncelerim var. AÖF mezun olduktan sonra diploma ile birlikte diploma eki yani Diploma Supplement de veriyor. Bu belge diplomayı dünya çapında geçerli kılıyor. Ben de Türkiye'de çalışmak yerine yurtdışında çalışmaktan yanayım. Bu tarz bölümler ve meslekler son 20, 25 senedir var. Ve Web Tasarımı ve Kodlama gibi genel değil de özel bir alanı kapsayan bölümler dünya genelinde çok az. Bu durumun beni öne çıkaracağını düşünüyorum. Zaten Türkiye genelinde bu bölüm sadece Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi'nde var.

1. Yarıyıldaki bütün derslerin bölüm ile lgisi ya yok ya da çok az. Yine de bu bölümü seçtiğim için pişman değilim. Artık sanayi toplumunda değil bilgi toplumunda yaşıyoruz. Bilgi toplumundaki en önemli meslekler ise yazılım üzerine meslekler. Web tasarımı ise her geçen gün önemini artırıyor. Klasik Türk düşünce yapısına sahipseniz bu işe ilk başlayanların işin kaymağını yiyip bitirdiğini düşünebilirsiniz. Bir Google, Facebook çıkartamayız. Ama bir yerlerden başlamak lazım. Çünkü her geçen gün IT sektöründeki başarı öyküleri giderek artıyor. Biz bunları dinlemekle mi yetineceğiz.

3 Kasım 2017 Cuma

Amelelik Anılarım

Ekim ayında bir akrabamın ayarladığı elektrikçilik işinde 3 hafta 1 gün çalıştım. Yaptığımız iş inşaatlarda dairelerin elektrik tesisatını döşemekti. Normalde böyle bir işle ilgilenmiyordum. Ama Eylül ve Ekim ayında canım çok sıkılıyordu. Bu yüzden boş duracağıma bari çalışayım mantığıyla çalıştım.

Benim gibi cılız biri için oldukça zor geçti bu 3 hafta. Yıllardan beri yattığım ve oturduğum yerde g.t büyütmekten başka bir şey yapmamış benim için ilk zamanlar çok zordu. Merdivene ve eşşeğe çıkarken korkuyordum. Tahtadan yapılmış merdiven ile bir alt kata inmek için dakikalar harcıyordum. Vücudumu dönderirken korkudan tir tir titriyordum. Pense ile kabloları keserken bile gücüm zor zar yetiyordu. Her gün bir çok kez vücudumun ağırlığının 1/3'ünden ağır yükleri taşıyordum.

Çoğu arkadaşım "Ne işin var işaatlarda?" "Çok az para alıyorsun." "Hemen çık o işten." dese de ben Ekim ayının sonuna kadar çalışmakta kararlıydım. Ama ekimin son haftası çıkan işlerim nedeniyle planladığım zamandan daha önce bırakmak zorunda kaldım.

Az ücret aldığım için çalışmam bana parasal yönden fazla bir katkısı olmadı. Ama iki önemli katkısı oldu: 1- Deneyim 2- Zamanın önemini anlamam.

Daha önce başka bir elektrikçide 2 ay kadar çalışmıştım. Ama genellikle dükkanda durup getir götür işleri yapmıştım. Yani bu kadar ağır değildi. Böyle ağır bir işte çalışmayı iyi bir deneyim olarak değerlendiriyorum ben. Hiç olmazsa inşaat ortamını görmüş oldum. Günde ortalama 11-12 saat çalışıyordum. İşe gelip giderken harcanan zamanı da hesaba katarsak 12-13 saat. Her gün akşam eve gelince banyo yapıyordum. Eve geç geldiğim için ablamgile yemeğe gitmek yerine kendim bir şeyler hazırlayıp yiyordum. Bana geriye sadece bir, iki saat kalıyordu. Bu nedenle zamanın önemini anladım. Neler yapabileceğimi. Zamanımı nasıl kendimi geliştirmek için harcayabileceğim üzerine sık sık kafa yordum.

Ayrıca bu 3 haftada az da olsa kas yaptım. Ellerim, özellikle de parmaklarım bir çok kez yaralansa da şimdi bir kaç yara hariç hepsi tamamen kapandı. Önceki halimden biraz daha atletik ve daha az korkağım şu an.

31 Ekim 2017 Salı

The Pious Student (Dindar Öğrenci) İsimli Yobaz Mangası


Manga-Tr'de birinin çevirmesi üzerine okuma şansım oldu bu mangayı. Bu manga seri mı yoksa oneshot mu bilmiyorum. Sadece ilk bölümünü okudum. Biraz araştırdığımda Malezyalı bir bayan tarafından çizilip Deviantart'ta yayınlanmış amatör bir çalışma olduğunu öğrendim.

Manganın Özeti: Bir kız, ayaklanma sırasında tecavüze uğramaktan korktuğu için bir mescide sığınıyor. Mescitte karşılaştığı bir erkek öğrenci durmadan elini mum ateşinde yakıp duruyor. Kız oğlana neden elini yakıp durduğunu sorduğunda oğlan ona şeytanın durmadan kalbine onun namusunu vahşice almasını fısıldadığını söylüyor. Mum ateşinde elini yakarak nefsine ders veriyormuş. "Daha mum ateşine dayanamazken cehennem ateşine nasıl dayanacaksın?" diyormuş nefsine. Sonra da bu ikisi evleniyorlar.

Kısaca buram buram yobazlık akan bir manga. Oğlan o kadar azmışki kıza ibadethanede tecavüz etmeyi düşünüyor. Hem de bunu o kadar çok arzuluyorki kendini zapt etmekte güçlük çekiyor. Bu yüzden düşüncesini zinadan cehennem azabına çekebilmek için kendine zarar veriyor. Kız ise bunu söyleyen bir erkeğe aşık oluyor ve evlenmek istiyor. Benim anladığım bu.

Şimdi gelelim "Yobaz" kelimesinin anlamına. "sf. 1. Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse): “Bu memleketi de dört buçuk yobaza bırakamayız.” -A. Gündüz. 2. mec. Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse). 3. hlk. Kaba saba, inceliksiz (kimse). Güncel Türkçe Sözlük" (TDK)

Oğlanın kızı tecavüz etmesini kendini tutmakta zorluk çekecek kadar istemesini bir yana bırakıyorum. Cehennem azabını düşünmek için elini yakması yobazlığının göstergesi değil mi? Kendilerini çarmığa geren, kırbaçlayan Filipinli Katolik yobazlardan ne farkı var? İkisi de dinde aşırıya kaçıyor. Yani ikisi de yobaz. Ayrıca Malezya hakkında en son okuduğum haber; Yatılı Kur'an kursunda hocanın bir öğrenciyi döve döve komaya soktuğuydu. Bir sürü öğrencide de ağır darp izleri varmış. Tabii Türkiye'deki gibi ne hocayı tutuklamışlar ne de Kur'an kursundan bir yetkiliyi. Kızın kendisine tecavüz etmeyi düşündüğünü dile getirdiği bir kişi ile evlenmeyi düşünmesi ise akıl alacak şey değil. Ama çizer bu durumdan çıkarılacak ibretlik bir ders olduğunu düşünüyor. Ve okuyucuya bu yobaz düşünceleri aşılamayı amaç ediniyor.

Kendimi tutamayarak Manga-Tr'de şu yorumu yazdım:
Biri kıza tecavüz etme düşüncesini aklından atmak için kendine zarar veriyor, diğeri kendisine tecavüz etmeyi düşündüğünü söyleyen erkekle evlenmek istiyor. Ama yaptıkları işi dine dayandırdıkları için ortada hiç bir sorun yok. Hatta ibret alınacak bir ders var. (Bunu çizen Malezyalı bayanın düşünceleri bu tabiiki)

Ben de yobazların yaşadığı bu kafayı yaşamak istiyorum. Bally, tiner, hap, çakmak gazı, hacı yağla yağlanmış bonzai, zemzeme yatırılmış esrar hangisiyle bu kafaya ulaşırım? Tecrübeli yobaz arkadaşlar bir yardım edin Allah rızası için. Çok zor durumdayım. Toplumun %80'i yobaz, ben kafamdaki seküler düşüncelerle daha fazla bu toplumda yaşayabileceğimi sanmıyorum.

Tabii hemen bir yobaz atladı. Saygısızmışım, cahilmişim, tecavüzü destekliyormuşum, dindar insanlara hakaret ediyormuşum falan filan.

Yobaza yobaz demek ne zaman suç oldu?

16 Temmuz 2017 Pazar

Bir Hevesle Alınan Gitar

Beş yıl önce izlediğim K-On! gibi müzik türündeki animeler ve bir anda çok fazla J-Rock (Japon Rock), J-Metal (Japon Metal) dinlemem sayesinde elektro gitar çalmaya heves ettim. Daha önce hiç bir müzik aletine ilgim yoktu. İlkokulda flüt bile çalamıyordum. Müzik ile ilgili neredeyse her şeyi karmaşık buluyordum. Ve müzik ile ilgili hiç bir şey bilmiyordum. Yine de bir hevesle bu isteğimi anneme ve babama söyledim. Beni azarlayıp hevesimin içine edeceklerine emindim. Ama hiç beklemediğim şekilde annem "Çocuğa istediği hiç bir şeyi almadık. Heves etmiş alalım bari." dedi.


Bir hafta boyunca şehirdeki neredeyse bütün müzik enstrümanı satan dükkanları gezdim. Ucuz gitarlar arasından kırmızı Cort G110'u beğendim. Gitar + amfi 400 liraydı o zamanlar. Şimdi alsan 900 lira filan tutar. Babamla birlikte gittik aldık.

İlk başta her şey çok güzeldi. Youtube'dan dersler izleyip her gün saatlerce gitarla çalışıyordum. Gitarı aldıktan iki hafta sonra basit şarkılar da çalmaya başladım. Ama nota değerleri, metronom ile çalma, akorlar, ritim gibi konuları tam olarak kavrayamadım. Biraz da dersleri savsakladım. Bu yüzden bir buçuk ay sonra gitardan soğudum.

Dananın kuyruğu ise Karabük'te koptu. Gitarı ve amfiyi Karabük'e götürdüm. O zamanlar yurtta kalıyordum. Ne zaman elime gitarı alıp çalışmaya kalksam arkadaşlarımdan biri gelip gitarı alıp oynamaya başlıyordu. Bu bir kaç hafta böyle devam etti. Ben de bu durumdan bıktığım için bir daha gitarı çıkarmamaya başladım. Bir kaç ay sonra arkadaşımın teki "O kadar para verip aldın gitarı, kendine yük edip getirdin buraya hiç çalmıyon." dedi. Ben de her elime aldığımda gitarı birinin çıkıp elimden aldığını söyledim. Alındılar.

Neyse bu sayede gitardan iyice soğudum. Arada sırada tekrar heves gelir gibi olduğu zamanlar da ben bu işi beceremem psikolojisine girdim. Bu sayede gitar çalmaya daha yeni başlamışken bırakmış oldum.

İki hafta önce tekrar gitara ilgi duymaya başladım. Derslere en başından başlayarak her gün ortalama yarım saat çalışıyorum. Bu iki hafta da ne kadar ilerledim? Neredeyse hiç. O ilk baştaki hevesi keşke daha verimli kullansaymışım diyorum şimdi.

8 Mayıs 2017 Pazartesi

Maçtan Sonraki Olayları İzlemek Maçı İzlemekten Daha Heyecanlıydı

Perşembe günü arkadaş Çorum Belediyespor'un play-off maçı var. Gel onu izleyelim dedi. Çorum Belediye'nin play-off maçının olduğundan bile habersizdim. Açık 1 lira kapalı 2 lira deyince arkadaş, gel izleyelim dedim. Aldık biletleri kapalıdan. Çarşıda biraz dolandıktan sonra geçtik stada.

Tabi bilet alırken kuyruktakilerle Çorum Belediyespor'un durumunu konuşup öğrendim. Kimsenin maçtan umudu yoktu. Yine de Çorum'un takımı diye maça gelmişlerdi. Kimisi benim gibi belediyenin takımı olduğundan haz etmiyordu. Çoğu kişi ise takıma o kadar para harcanmasına rağmen her sene play-offta elendiği için Çorum Belediyespor'dan haz etmiyordu.

İlk defa kapalıda maç seyrettim. Aslında futbol ilgimi çekmiyor. Yıllarca Karabük'te yaşamama rağmen bir kere bile Karabük Spor'un maçına gitmişliğim yok. Neyse gittik izledik maçı. Altay tartışmasız daha iyi oynadı Çorum Belediye'den. Ama kontra atak ile bulduğu iki gol sonrası Çorum Belediyespor 2-0 kazandı maçı. Maç baya bir heyecansız, ruhsuz geçti.

Ama maçın sonunda Altaylı bazı taraftarlar sahaya indi. Ve stat karıştı. Koltukları söküp fırlattı Altaylılar. Bizde arkadaşla izledik tabii. Maç sonu bu yüzden baya heyecanlıydı. Ama bunlarla bitmedi olaylar. Altaylılar durulunca bir polis bizi stattan zorla çıkardı. Ama bir baktık asıl olaylar stadın dışında. Stadın yanındaki Adil Candemir parkında toplanan Çorumlular Altaylılara sataşıyor.

Biz yine geçtik bir köşeye izlemeye başladık. Hatta yanımızda bir amca vardı, maça gelirken 1 kilo çekirdek almış. Maçta bitirememiş. Olayları izlerken çitliyordu. Bir anda ortalık baya bir karıştı. Havada uçuşan taşları gördüm. Sonra öndekiler kaçmaya başlayınca biz de kaçtım. Demekki polis kovalıyor, gazını, copunu yemeyelim durduk yere diye. Ara sokaklara dağıldık. Sonra bir baktım yine parka gidiyor herkes. Biz de gittik. Sonra polis yine kovaladı. Biz yine iyi yere kaçmışız. Fatih caddesinden tarafa kaçanları polis iyi kovalamış. Gaz filan sıkmış. İşte o alt taraftaki gurubu polis dağıtınca dedikki artık izleyecek bir şey kalmadı. Biz de Gazi Caddesi'ne doğru çıktık.

Kısaca Maçtan Sonraki Olayları İzlemek Maçı İzlemekten Daha Heyecanlıydı.

Hayatım boyunca ilk defa olaylı bir maça denk geldim. Bu günde hatta 10 dakika sonra İzmir'de rövanş maçı var. Yine olaylar çıkacağını düşünüyorum. Maçı birlikte izlediğim arkadaşım "İzmir'e maça üzerine para verseler gitmem. Oradan sağlam çıkarırlar mı adamı?" diyordu. Zaten dün Çorum Belediyespor'un takım otobüsüne saldırmış Altaylılar.

Olayların videosu: https://www.izlesene.com/video/corum-belediyespor-altay-macindan-sonra-arbede/9840755

30 Nisan 2017 Pazar

Doğalgaz Kalorifer Ateşçiliği Kursu Deneyimlerim #5 Sınav ve Kursun Bitmesi

Kursun son günü sınav olduk. Sınavda 6 tane test, 7 tane boşluk doldurma ve 7 tane doğru yanlış sorusu vardı. Daha önceden hoca, %50'sini doğru yapmanız lazım ve daha önce sınavı geçemeyen olmadı demişti. Sınav çok kolaydı çünkü sorular modüllerdeki ünite sonundaki sorulardan seçilmişti. Çalışmadan bile geçilebilecek bir sınavdı.


Bu yazıda size sınavdan çok sınav anı olan sınavdan daha önemli iki gelişme üzerinde duracağım (Zaten herkes geçiyor sınavı). Bunlardan ilki katı ve sıvı yakıtlı kalorifer ateşçiliği kursu. Daha önce hoca KPSS ile atanmak isteyenler katı ve sıvı yakıtlı kalorifer ateşçiliği kursuna da katılsın, işinize yarar demişti. Ben de hoca bunu söylediği günün ertesi Halk Eğitime ön kayıt yaptırmıştım. Hoca sınav sonunda benden önce kağıtlarını veren gençlere "Katı ve sıvı yakıta da yazılacak mısınız? Yazılacaksanız isminizi not alıyım." dedi. İki tanesi isimlerini yazdırdı. Ben de daha önce halk eğitime kayıt yaptırdığımı benim de ismimi yazdırmamın gerekip gerekmediğini sordum. Ben de yazdırdım. İkinci önemli şey de sertifikayı alma tarihi. Hoca 15 gün sonra sertifikayı Halk Eğitim Merkezi'nden alacağımızı söyledi.

Ama doğalgaz yakıtlı kalorifer ateşçiliği kursu gibi bir kaç hafta önce sms göndermek yerine kursun başlayacağı gün sms gönderdiler. Ve ben o sırada şehir dışındaydım. Bu yüzden katı ve sıvı yakıtlı kalorifer ateşçiliği kursuna katılamadım.

29 Nisan 2017 Cumartesi

Doğalgaz Kalorifer Ateşçiliği Kursu Deneyimlerim #4 Kurs Süreci

Kurs başlamadan önce internette kalorifercilik ile ilgili kaynak aramıştım ve bir kaç tane pdf indirmiştim. Hoca da benim indirdiğim pdflerden birini akıllı tahtadan işledi. Önceden bu modülü okuduğum için dersler benim için tekrar niteliğinde geçti. Genel olarak kurs, bu modüldeki önemli yerlerin hoca tarafından okunması ve eklemeler yapılması, ünite sonu testlerinin hep beraber çözülmesi ve en çokda "Bizim evdeki kombi / petek ...." veya "Bizim iş yerindeki kazan..." şeklinde başlayan sorular soranlara hocanın cevap vermesi ve "kömür mü daha pahalıya geliyor doğalgaz mı?" tartışması şeklinde geçti.

Sınavdan sonraki gün en verimli gündü. O gün ilk olarak tesisat atolyesindeki doğalgaz kazanı ve tesisatını gösterdi ve anlattı hoca. Sonra okulun gaz sayacını. En son da okulun kazan dairesini.


Evlerde kullandığımız kombilerin 3 katını gözünüzün önüne getirin. Ve bunların birbirine bağlandığını. İşte kazan dairesi bundan ibaret desek yanlış olmaz. Ekstra olarak bir kaç şey var sadece. Zaten ekstra bir çaba sarfetseniz bile kazanı patlatmanız zormuş. Çünkü kazanlarda ve tesisatta bir sürü güvenlik sistemi varmış. En ufak bir problemde gaz kendiliğinden hemen kesiliyormuş.

28 Nisan 2017 Cuma

Doğalgaz Kalorifer Ateşçiliği Kursu Deneyimlerim #3 Kursun İlk Günü ve Kurs Hakkında Genel Bilgiler

Kurs pazartesi günü başladı. Halk Eğitim Merkezi tarafından gönderilen smsde de belirtildiği gibi Endüstri Meslek Lisesi'nin tesisat teknolojisi sınıfında ilk derse başladık. Hoca ilk olarak kendini tanıttı. Tahmin ettiğiniz üzere Endüstri Meslek Lisesi'nde tesisat öğretmeniymiş.
Sonra kursun hangi günler ve hangi saatler olduğunu ve hangi gün ne yapacağımızı anlattı. "Toplam 7 gün ders olacak, her gün 17:30 ile 19:30 arasında olacak dersler, şu şu günler ders var, son gün sınav olacaksınız, önceki gün kazan dairesini göstereceğiz size" gibi.
Sonra işten yani "doğalgaz kalorifer ateşçisi ne yapar?" ondan bahsetti. "Herkes yakabilir biz size güvenlik önlemlerini alarak yakmayı öğreteceğiz." dedi.
Sonra en can alıcı konu olan iş imkanlarını anlattı. Anlattıklarını özetlersem:
Özel Sektörde:
- Doğalgaz yakarak merkezi sistem ile ısınan her kurum ve apartman en az askeri ücret + sigorta ile bir kaloriferci çalıştırmak zorundaymış. Eğer bu kanuna uymuyorlarsa şikayet edebilirsiniz dedi hoca.
- Ayrıca İşkur'a kursun sonunda alacağımız sertifika ile başvurup bize iş bulmalarını istiyebilirmişiz.
Kamuda:
- Merkezi atamalara hiç değinmedi. Yılda 5-10 kişi aldıklarından olsa gerek.
- Kurumsal / açıktan atamalar ile her yıl 2.000 adet kaloriferci alıyorlarmış. Bu kursu bitirip kamuya giren çok kişi oldu dedi.

Kursu tanıtmayı bitirince de ders işlemeye başladı.

27 Nisan 2017 Perşembe

Doğalgaz Kalorifer Ateşçiliği Kursu Deneyimlerim #2 Kursa Katılma Süreci

Daha önce hiç Halk Eğitim Merkezi'nin bir kursuna katılmamıştım. Prosedörün nasıl işlediği hakkında bir bilgim yoktu. Bu yüzden danışma maksadıyla Halk Eğitim Merkezi'ne gittim. "Kalorifercilik kursu var mı?" diye sordum. Var dediler. "Doğalgaz Kalorifer Ateşçiliği değil mi?" diye sordu yetkili bayan. Bana katı, sıvı, gaz hepsi yaradığı için demekki doğalgaz revaçta diye düşünerek "Evet" dedim.

Bundan sonrasını hikaye gibi değilde derlenmiş ve toplanmış şekilde anlatacağım. Bütün Halk Eğitim Merkezleri'nde durum böyle mi işler bilmiyorum. Ama benim başvurduğum halk eğitim merkezinde başvuru süreci şu şekilde işliyor:

1- Nüfus cüzdanı fotokobisi ile başvuruyorsun. Bu başvuruya ön kayıt diyorlarmış. Nüfus cüzdanının üzerine katılmak istediğin kursun ismini ve telefon numaranı yazıyorsun.

2- Kursun açılacağı kesinleşince sana sms atıyorlar. Ve kursa kesin kayıdınızı yaptırmanızı istiyorlar. Bana ön kayıttan 11 gün sonra mesaj geldi.

3- Halk eğitime giderek kursa kesin kayıdınızı yaptırıyorsunuz. Ben sms geldikten 1 gün sonra giderek yaptırdım. Fazla aksatmamak lazım çünkü kontenjan 30 kişidir yazıyordu. Kontenjan yazıyorsa "kursun dolma senin de katılamama ihtimali var" olarak algıladım ben. Kesin kayıt işlemi bir dakika ya sürüyor ya sürmüyor.

12 gün sonra da kurs başladı.


Yazdıklarım haricinde herhangi bir para veya belge istemediler.

26 Nisan 2017 Çarşamba

Doğalgaz Kalorifer Ateşçiliği Kursu Deneyimlerim #1 Kursa Katılmaya Karar Verme Süreci

Aslında çok ama çok önceden meslek liselerinin tesisat teknolojisi bölümünden mezun olan arkadaşlarım Halk Eğitim Merkezi'nin kalorifer kursuna katılıp sertifika alırsam memur olabileceğimi söylüyorlardı. Ben bunun üzerine fazla düşmemiştim. Taa ki 2016 ortaöğretim KPSS'de 92.03 puan alarak 1.580 inci olana kadar. Bu puanı duyan çoğu kişi kesinlikle sertifikasız merkezi atamadan atanırsın diyor. Ama durum böyle değil. Merkezi atamada fazla kadro açılmıyor. Açılan kadrolarda ya meslek lisesi çıkışlılar için ya da kalorifercilik, şoförlük gibi sertifika ve ehliyet sahipleri için. Hatta bu puan ve sıralama ile bile kaloriferciliğin geleceğine emin değilim. Bu yüzden Ocak ayında 2 tane kurumsal atamaya başvurdum. Ama başarısızlıkla sonuçlandı bu denemelerim. Mülakat'a kadar bile gelemedim. Alınacak personel mülakat ile KPSS puanının ortalamasını alarak belirlendiğinden belki bir şansım olur demiştim. Sonradan baktığımda 2014-2016 arasında 80 puanlardakilerden bile çok az mülakatı geçen olmuş. Hep 70 küsür puanlılar girmiş. Yani torpillerin havada çarpıştığını anlamak için zeki olmaya gerek yok. Bu durumlar yüzünden en mantıklı işin kalorifercilik sertifikası almak olduğunu anladım.

25 Nisan 2017 Salı

Yeni (Çipli) Kimlik İşkencesi

Bütünleme sınavlarıma girmek için gittiğim Karabük'ten dönüyordum. Çorum'a direk otobüs olmadığı için her zamanki gibi Ankara aktarmalı olarak geliyordum. 19 Ocak Perşembe gününü 20 Ocak Cuma gününe bağlayan gece saat 00.00 civarında Ankara-Çorum seferini yapan Kamil Koç'un otobüsünü Çorum'un girişinde polis durdurdu. Rutin kimlik kontrolü diyerek kimliklerimizi topladılar. Sonra muavin kimlikleri tekrar dağırken benim kimliğim aralarında yoktu. Sonradan anlaşıldı ki muavin benim kimliğimi bir kıza vermiş yanlışlıkla. Yani hem kızın kendi kimliğini hem de benim kimliğimi vermiş kıza. Kızda hiç bakmadan koymuş çantasına. Tabii ben bunları iş işten geçtikten çok sonra öğrendim. Ve bu bayan kimliğimin kendisinde olduğunu fark edip benimle Facebook üzerinden iletişime geçince haberim oldu. O ana kadar polislerin düşürdüklerini düşünüyordum. Ama polis de sütten çıkmış ak kaşık değil. Sen benim kimliğimi aldıktan sonra neden bana teslim etmeyip muavine teslim ediyorsun. Sen aldın kimliğimi. Aldığın gibi de teslim etmen lazım. Muavin + polis + kimliği yanlışlıkla alan kız + ben, hepimiz hem suçluyuz hem de değiliz. Ortada bakış açısına göre değişen bir durum var. Kesin olan tek şey; göz göre göre kimliğim kayboldu.

Şoför amca: "Otogara girdikten sonra mazot almaya gideceğim çevirmenin olduğu yere. Senin kimliği de sorarız polislere dedi." Gittik, sorduk, aradık taradık. Kimlik yok. Polis diyor ben 12 tane aldım, 12sini de muavine teslim ettim. Hatta orada polis de dedi: "Çift dağıtmışsındır. Geçen gün muavin çift dağıtmış 1 saat uğraştık" dedi. Şoför "Merak etme. Gidiyorsun nüfus müdürlüğünde 2 dakikada çıkartıyorlar" dedi.

Kimliğin göz göre göre kaybolduğunu kabullenmek zorunda kaldım. Uygulanacak prosedör belli; Hemen gidip yeni kimlik çıkarmalıyım. Yoksa başıma bir iş gelebilir. Araştırdım biraz kimi yerde yazıyor, muhtardan bir kağıt alman lazım, kimi yerde almana gerek yok diyor. Ne olur ne olmaz bir muhtarlığa gidip sorayım dedim. İsmini unuttuğum bir kağıdı almam lazımmış. Ve alabilmem için de yakın bir akrabamın şahit olarak imza atması.Neyse 2,50 Lira bayılıp aldım kağıdı. Gittim nüfus müdürlüğüne ne için olduğunu anlamadığım bir sıra vardı. Ama haberlerde gösterilen veya gazetelerde vb. yazan gibi tıklım tıklım değildi. Yine de eskiden hiç sıra olmadığı için bana çok gözüktü. Orada sıra veren bir memura derdimi anlattım. "Dur! Sana sıra vereyim." dedi. Verdiği sıraya göre 4 kişi var önümde ama 2 öğrenci 1 sıra ilerliyor diyor memurlar. Öğrenci ne alaka? Neden sıra var? Beklerken öğrendim. Yeni kimlik kartlarına başvurmak için gelmiş herkes. Yeni kimlik, eski kimlik umurumda değildi tek amacım o gün için kimlik başvurusu yapabilmekti. Çünkü kimliğim kayıp olduğu için vakit geçirmeden başvurmam lazımdı.

45 Dakika kadar bekledikten sonra sıram geldi. Başvuru 15 dakika filan sürdü ama. Koy parmağını kaldır. Tekrar. Avuç içini koy. Kaldır. Tekrar koy. Derken yaptım başvurumu. 1 Ay içinde gelir dendi bana. Ama bu arada kamu ve özelde iş başvurularında bulunduğum bir döneme denk geldiği için biraz tedirgin oldum. 1 Ay az bir süre değil sonuçta. Ve başvurduğum çoğu yer nüfus cüzdanı fotokobisi istiyor.

Neyse Şubat'ın 16'sında yani başvurduktan 27 gün sonra Nüfus Müdürlüğü'ne gittim. İlk gördüğüm memura sordum. Nüfus müdürüymüş ve "Bekleyeceksin. Gelir. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok." dedi. Sonra ben ikna olmadım ve orada çalışan tanıdığım bir memura sordum. Sistemden baktı. "Hala basılmamış." dedi. Ne zaman basılır diye sorduğumda herhangi bir son basım tarihinin olmadığını öğrendim. Yani "sen başvurduktan sonra en geç 2 ay içinde basılır" gibi bir süresi yok. Birlikte gittiğimiz arkadaş "Ben ondan sonra başvurdum benim çıktı ama." dedi. Ve şu vahim bilgiyi aldım: kartları basan merkez rastgele basıyormuş. Yani benim kimliğimin ne zaman basılacağı şansa kalmış. Bu da demek oluyorki 3 yıl sonra 80 milyon kimliğini aldıktan sonra en son benim kimliğimin basılma ihtimali var. Belki arada kaybolur hiç basılmaz. Ve ben de bu durumda hiç bir şey yapamadan bekler dururum. Ne kayıp kimliklere öncelik tanınması gibi bir olay var, ne de başvuru sırasına göre basılma. Yani kimliğin durumu tamamen şansa kalmış.

Kimliksiz olarak üç ay dolaştım. Psikolojim bile kötü etkilendi, ne plan kursam; "Daha kimliğim bile yok. Bir sorun çıkarsa" diye endişeleniyordum. Bazı geceler amaçsızca telefondan kimlikler hakkında bir haber var mı? Veya haber, makale vb. altındaki yorumlardan başvurduktan gün sonra gelmiş veya gelmemiş diye bakıyordum saatlerce. (Benim gibi bir hayli kişi olduğunu öğrendim. Hatta pilot şehirde olduğu için 2016'da başvurup hala bekleyenler bile varmış.) Hiç çıkmaz veya çok geç çıkarsa diye her günüm endişeyle beklemekle geçti. Gürcistan'a tatil için planlar yapıyordum ama kimlik olmadığı için gidemiyordum. Devlet dairesine her işim düştüğünde acaba geçici kimlik belgesi ile geldiğim için bir şey olur mu diye endişeleniyordum. Kimlik soranlara geçici kimlik belgesi isminde A4 kağıdına alınmış bir çıktıyı gösterip ne olduğunu açıklamaktan bıkmış, usanmıştım artık.

Neyseki üç ayın sonunda kimliğime kavuştum. O da evde olmadığım bir zamana denk geldi. Ne ben evdeydim ne de ailemden başka bir kimse o yüzden bir hafta daha kimliksiz dolaştım.

1. Ne zaman basılacağı belirsiz. Belli bir son günü yok.
2. Kayıp vb. yüzünden başvuranlara öncelik tanınmıyor.
3. Başvurma sırasına göre değil rastgele basılıyor.
Benim gibi başka kişilerin de madur olmaması için bu 3 şeyin acilen düzeltilmesi lazım.

9 Nisan 2017 Pazar

Çorumspor'u Takip Edebileceğiniz Web Siteleri

Geçen hafta yazdığım yazıda Çorumspor'u takip edebileceğiniz 5 tane adres vermiştim. Bu hafta bu sayıyı daha da artırıp bir liste hazırladım. Yanlış anlayanlar için üstünü çizerek belirteyim: Ben Çorum Belediye Spor takımından bahsetmiyorum. Hakiki Çorum Spor'dan bahsediyorum. Ve Çorum 2. Amatör Küme B Grubu'nda olduğu için takımı takip etmesi zor. Ne de olsa düşeni dostu olmuyor. Herkes Çorum Belediye'nin peşinden gidiyor.

Lig ve Fikstür İçeren Web Sayfaları:
Türkiye Futbol Federasyonu Çorum İl Temsilciliği 2. Amatör Küme Büyükler Ligi Fikstür
Türkiye Futbol Federasyonu Çorum İl Temsilciliği 2. Amatör Küme Büyükler Ligi Puan Durumu
Amatör Futbol 2. Amatör B Grubu
Not: Haftayı seçmeyi unutmayın. TFF Çorum Futbol İl Temsilciliğinin linkleri çalışmıyor. Belki düzelir umuduyla yazdım yine de.

Sosyal Medya:
Çorum Spor Facebook Sayfası
Corumspor TV Facebook Sayfası
Çorumspor Twitter
Çorumspor TV Youtube

Diğer:
Türkiye Futbol Federasyonu Çorum Spor Sayfası

Geçen hafta Kargı Gücü'ne sahamızda yenildik. Bu hafta da şampiyonluk yolunda çok kritik bir maçımız var Bayat Belediye Gençlik Spor ile.

30 Mart 2017 Perşembe

Başarısız Manga Girişimim

Uzun süre önce çizdiğim ve çizmeye başladıktan kısa bir süre sonra beğenmeyerek yarım bıraktığım mangadan bir sayfa.

2 Sayfa olacak şekilde senaryoyu yazmıştım. Ama çizerken senaryo çok saçma geldi. Kendimi olabildiğince kısa bir manga yapmaya odakladığım için berbat bir şey ortaya çıkacaktı. Ben de bıraktım çizmeyi.

Özetle hikaye şu şekilde: iki lisenin bayanlar futbol takımı arasında bir maçta geçiyor olay. Maçı 2. panelde gördüğünüz ana karakterimizin takımı bir fark ile kazanıyor. Ama ana karakterimiz çok kötü bir kaleci. Zaten yedekteyken as kaleci sakatlandığı için oyuna girmiş. Son dakikada rakip takım bir atak gerçekleştiriyor. Bizimkiler ne kadar önlemeye çalışsalar da başarılı olamıyorlar ve golü yiyorlar. Ana karakter ağlamaya başlıyor. "Hepiniz aylardır bu maç için çalışıyordunuz. Benim beceriksizliğim yüzünden hayalleriniz mahvoldu" filan diyor. Takım arkadaşları yanına gelip onu sakinleştirmeye çalışıyor. "Senin suçun değil...." Falan filan bitiyor öyle işte. Senaryosunu yazdığım kağıdı bulamıyorum. Bulabilsem direk senaryosunu yazacaktım.

Sonradan beğenmeyerek yarım bıraktım. Zaten çizimlerde de fazla tecrübem olmadığı için bir sürü hata yapmıştım. Görselde de görünüyor bu hatalar. Her ne kadar bakın bu benim yaptığım manga diye gösteremesem de cümle aleme, özellikle çizim konusunda bana çok şey kattı bu manga.

21 Mart 2017 Salı

Çorum Spor Ne Alemde?


Bugün çevremdeki kişiler kapandı dediği için kapandığını düşündüğüm Çorum Spor'un kapanmadığını öğrendim. Ve kendimden utandım. Futbol ile Beşiktaş'ın Avrupa'daki maçları haricinde ilgilenmiyordum. Çorum Belediye Spor'a da hiç ısınamadım.

Neyse lafı fazla uzatmayım. Çoğu kişi benim gibi Çorum Spor'u kapandı biliyordur. Ve hangi ligde olduğunu vb. bilmiyordur. Çorum Spor geçen sene düşebileceği en alt lige düşmüş. Şu an Çorum Spor, 2. Amatör B Grubunda mücadele veriyor. Şimdiye kadar yaptığı 2 maçın 2'sini de yenmiş olmasına rağmen averajı düşük olduğu için Bayat Belediye Gençlik Spor'un ardından 2. sırayı almış.

Çorum Spor'un oynadığı maçlar şu şekilde:
5 Mart 2017 Pazar : 15.00 : Mimar Sinan : Çorum Spor 1-0 Mecitözü Spor
19 Mart 2017 Pazar : 14.00 : Uğurludağ : Uğurludağ Bld. Spor 1-3 Çorum Spor

Çorum Spor'un tekrar 1. Amatöre çıkabilmesi için ligi 1. olarak bitirmesi lazım.

2. Amatör B Grubunda puan durumu şu şekilde:
Çorum Spor'un sonraki maçı ise:
26 Mart 2017 Pazar | 14.00 | Mimar Sinan Sahası | Çorum Spor - Kargı Gücü Spor

Düşenin dostu olmaz derler ya bu durum Çorum Spor için de geçerli. Amatöre düştü düşeli ne gazeteler, yerel kanallar haberini yaptı, ne de facebook da 42 bin 500 kişinin beğendiği facebook sayfasından maça davet etmelerine rağmen yirmi kişi filan maçlara geliyormuş. O yüzden Çorum Spor'u takip edebileceğiniz çok fazla yer yok. Bu yüzden sizlere bir link listesi yaptım.

Çorum Spor Facebook Sayfası
Amatör Futbol 2. Amatör B Grubu
Türkiye Futbol Federasyonu Çorum İl Temsilciliği 2. Amatör Küme Büyükler Ligi Fikstür
Türkiye Futbol Federasyonu Çorum İl Temsilciliği 2. Amatör Küme Büyükler Ligi Puan Durumu
Puan durumu ve fikstüre bakarken haftayı seçmeyi unutmayın sakın. Şu an 2. hafta bitti, hafta sonu 3. hafta maçları oynanacak.
Buradan da kadro listesine ulaşabilirsiniz

Süngükaya Adası (İzmir / Çeşme) [Genel Bilgiler]

Kordinatlar: 38°17'35.2"N 26°11'42.1"E


Yüzölçümü: ~0.02146 km/ ~21.460 m2   (yaklaşık olarak)

Google haritalar ile hesapladığımda 18.601 m2 olarak hesapladım. Ama ada ile ilgili çıkan haberlerde 21.460 metre kare yazdığı için bu değeri kullandım. Ayrıca bu ölçümü yaparken (yine tahmini) toplam sahil uzunluğunu da hesapladım.


Sahil Uzunluğu: ~593 metre (Yaklaşık)

Nüfus: ? (Muhtemelen 0)

Hakimiyet: Türkiye

Genel Özellikleri:

Süngükaya Adası, İzmir'in Çeşme ilçesine bağlı bir adacıktır. Batısında Yunanistan'ın Sakız adası, doğusunda Boğaz Adası (Türkiye) ve Batı Burnu, yani Anadolu toprakları yer almaktadır. Ayrıca güney doğusunda da Ak Burun (Beyaz Burun) yer almaktadır. Ada sakız boğazının en dar yerinde ve boğazın tam ortasında yer almaktadır.

Süngükaya Adası, Sakız Adası'na 3,7 km / 2,3 mil uzaklıktadır. Başka bir Türk adası olan Boğaz Ada'ya 1 km, Anadolu sahillerine ise 3,25 km / 2 mil uzaklıktadır. (Uzunluklar yaklaşık değerlerdir.)

Süngükaya Adası, Sakız Adası ve Çeşme'den Güney Ege'ye giden bütün feribot ve teknelerin güzergahlarının üzerindedir.

Ada Üzerindeki Binalar:
Süngükaya adasına 1863 yılında bir deniz feneri yapılmıştır. (Kaynak: Kötü Sözlük) 2007 Yılında fener bütün ada toprakları ile birlikte kiralanmıştır. Deniz feneri dolayısıyla ada kiralandığı zaman yapılan haber şu şekildedir:

"Fenerlerden bazıları butik otel olarak kullanmaya uygun. Bir kısmı ise sadece konut, küçük bir lokanta ya da hediyelik eşya dükkanı olabilecek kadar küçük. Örneğin Çeşme’deki Süngükaya Feneri’nin, tam 21.5 dönümlük bir arazisi var. Arazide iki lojman ve gemicilerin konaklaması için bir bina daha var. Ancak, fenerlerin gördüğü ilginin arazinin büyüklüğüyle ilgisi yok. Yapılacak restorasyonun maliyeti ve fenerin bulunduğu yöre çok daha önemli. Nitekim Süngükaya için sadece iki başvuru yapıldı. Aylık 1.500 YTL ile ihaleye çıkan fener 1.600 YTL’ye kiracı bulabildi. Çünkü Süngükaya, neredeyse çökmek üzere ve restorasyon maliyetinin 2.5 milyon YTL’yi bulması bekleniyor." (Kaynak: Hürriyet)

Süngükaya Adası Fotoğrafları:
Anadolu Kıyılarından Görünüşü:
Küçük olan ada Süngükaya, büyük olan ada Boğaz Adası.
Diğer Fotoğraflar:

NOT: Bu yazıyı başka adaları da Yunanistan'a kaptırmamak için yazdım. Şu an bu ada tartışmasız Türkiye'ye ait olsa da bazı haritalarda bilerek veya bilmeyerek Yunanistan toprağı gibi gösterilmiş. Bu ada hakkında bir yazı daha yazacağım. O yazıda bu adanın hukuki durumunu her yönüyle irdeleyeceğim. Ve bir sürü kanıt sunacağım. Aynı zamanda adayı Yunan toprağı sayan harita vb. şeyleri de paylaşacağım. Zaten bu harita vb. şeyler yüzünden bu ada üzerinde bu kadar çok durdum.

19 Mart 2017 Pazar

Yunanistan Bizim Adalarımızı İşgal Etti İddiası

İlk başta inanmamıştım. Her gün çıkan spekülatif haberlerden sandım. Çünkü bize hiç Kardak harici bir sınır krizinden bahsedilmemişti. Biraz araştırınca Wikipedia'da, Google Maps'de bu adalar tam bir Yunan adası olmuş. İsimleri Yunanca, Yunan adalarından bu adalara feribot seferleri var, kiliseler ve askeri üsler var. Bu yüzden asılsız olduğunu sandım haberin. Ama iddiayı ortaya atan emekli albay Cumhurbaşkanı'nı, hükümeti, İzmir, Aydın ve Muğla valilerini vatan toprağını yabancılara bırakmakla yani vatana ihanet ile suçluyor. Ama karşı taraftan doğru düzgün bir cevap gelmiyor. Hatta MHP'li ve CHP'li millet vekilleri araştırma komisyonu kurulması için elinden geleni yaparken AKP'liler de araştırılmaması için elinden geleni yapıyor.

Bir ülkeyi oluşturan 2 şey vardır: 1- Vatan toprağı, 2- Ulus (ülkenin vatandaşları). Bu ikisinden de hiç bir şekilde taviz verilemez. Hani Mete Han ile ilgili bir hikaye anlatılır; Düşman Mete Han'ın atını, avradını ve silahını isterler. Bizim için kutsal olmasına rağmen kendisinin olan şeyler için bütün Türkleri savaşa sürüklememek için 3'ünü de düşmana verir Mete Han. Ama düşman şımarıp ot bile bitmeyen çöllük bir araziyi ister. İşte o an Mete Han: "Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!" demiş. Hükümetten birinin çıkıp, Tansu Çillerin 1996'da Kardak Krizi sırasında dediği gibi "Bizde toprak verilmez. Bizde tek çakıl taşı verilmez. Bizde can verilir ama tek bir çakıl taşı verilmez. O zaman tek bir yol var. O bayrak inecek! O asker gidecek!" demesi beklenirken durmadan üzerini örtmeye çalışıyorlar.

İstediğim tek bir şey var. Hükümetin bu adaların hukuki durumunu araştırmaya destek vermesi. Vermiyorsa araştırmak isteyenleri engellememesi. Ve doğru düzgün bir açıklama yapmaları.


Bundan sonra da AKP'liler ve onların atadığı vali ve savcıların kurumadığı vatanımın topraklarını kurumak için bazı çalışmalar içerisine girişeceğim. Örneğin kesinlikle Türkiye'nin olan başka adaları da Yunanistan'a bırakmamaları için bu adaların tanıtımını yapacağım. Nasıl Güney Kore'nin Mara adasını tanıtmışsam oraları da bir bir tanıtacağım. Hükümete yönetilen vatan toprağını Yunanistan'a bırakma iddialarını toplayacağım. Ve onların yapmadığı şeyi yaparak aksi tez yürütmeye çalışacağım. Ulaşabildiğim anlaşmalardaki konuyla ilgili maddeleri yayınlayacağım. Kamuoyunu bilinçlendirmek için bu konudaki haber, makale, video vb. şeyleri toplayarak paylaşacağım. Ve ben de kendim bu makale gibi makaleler yazacağım.

11 Mart 2017 Cumartesi

Knight Online Altın Olta ile 1 Saat Balık Tutma

Exp Premium alanlara hediye olarak verilen Golden Fish Rod, yani Türkçesiyle altın olta ile bir saat boyunca aralıksız balık tuttum. Ve düşen eşyaları gözlemleyerek sizlerle paylaşıyorum. Oltayı pazardan 9.000.000 yani 9 m'e aldım. Yazıda paylaştığım fiyatlar Steam KO Pathos serverının bu yazıyı yazdığım zamanki geçerli fiyatlarıdır.

Uzatmadan hemen sonuçları yazıyorum.

Sonuç:
Tutulan War Flash: 37 [Oynadığım serverda 7.5 k ile 10k arasında değişiyor]
Tutulan Exp Flash: 30 [Oynadığım serverda 5k ile 7.5 k arasında değişiyor]
Tutulan Rainworm: 265 [Normal olta ile balık tutarken kullanılıyor]

Toplam Kazanç:
En kötü ihtimalle hesaplarsak; 37 * 7.500 + 30 * 5.000 = 427.500 coin
En iyi ihtimalle hesaplarsak; 37 * 10.000 + 30 * 7.500 = 595.000 coin

Yani kısaca saatte yarın milyon değerinde flash kasılıyor (Tabi benim oynadığım serverda bu fiyatta). Bir de bunu satmak için uğraşacaksınız. Tutulan 250'den fazla solucanı şu anlık depoda biriktiriyorum. Altın oltanın süresi bitince normal olta ile balık tutmak için kullanacağım. Ama 9.999 tane olunca ne yapacağımı hala karar veremedim.

Daha önce de normal olta ile 1 saat balık tutup gözlemlerimi yazmıştım. Arada pek fazla bir fark yok. Halbuki normal olta ile daha çok flash tutulduğunu duymuştum. Hangisinin daha iyi olduğunu anlamak için yakın bir zamanda bir tane daha gözlem yapacağım. Bu kez 10, 12 veya 24 saat boyunca altın olta ve normal olta ile balık tutup düşen itemleri karşılaştıracağım. Ayrıca şu an 100 tane mine guard (eski adıyla dig guard) keserek hangi itemlerden ne kadar düşüceğini gözlemliyorum. Yakın bir zamanda tekrar bir Knight Online yazısı ile sizlerle olacağım. Umarım bu yazılarım sizlere yararlı oluyordur.

10 Mart 2017 Cuma

Bir Başarısızlığın Hikayesi: Wolftoon

Wolftoon'u, Yerli bir webtoon portalının oluşturmak düşüncesiyle açmıştım. Kendi yazdığım ve çizdiğim şeyleri paylaşarak başlangıcı yaptım. Belki bir umut benim gibi başka kimseler de bana katılır veya kendim webtoon konusunda üretkenliğimi artırırım düşüncesiyle bu işe giriştim. Ama fark ettim ki ırkımın ferdleri arasında bir şeyler üretme düşüncesinde olan çok az kişi var. O kişilerde de gerekli azim ve kararlılık yok. Bende var ama yeterince yok.

Wolftoon'u açarken zaten ikilemde kalmıştım. Ya ayrı bir blog açacaktım, ya da burada çizdiğim şeyleri paylaşacaktım. Ben bir topluluk ortamını çağrıştırsın diye Wolftoon'u açmaya karar verdim. Ama şu an düşüncem ilgilenemediğim, ve yoğun ilgi isteyen bir blog ile uğraşmaktansa kişisel bloğumu kullanmak yönünde.

Böylece Türkiye'nin tek şerit webtoon yayınlayan ilk, tek ve son yerli webtoon portalını tökezlediği bu yolculuğunda dinlenmesi için resmi olarak beklemeye, askıya (veya her ne derseniz ona) alıyorum. Bu süreçte yeni bir şeyler yazıp çizdikçe kişisel bloğum olan http://akarabudak.blogspot.com.tr/ 'da yayınlayacağım. Wolftoon'da ise sadece duyuru şeklinde toplu veya ayrı yazılar yazacağım. Böylece ziyaretçi tarfiği ve ilgi tek bir yere odaklanacağı için hepimiz için daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Geometrik Şekillerle İnsan Yüzü Çizme



1. İlk aşama, bir tane çember çizmek. İsterseniz pergel, yuvarlak şablonlu cetvel hatta para ile bile çizebilirsiniz. Ama çizmeyi öğrenmek, kendinizi çizim konusunda eğitmek istiyorsanız hiç bir yardımcı araç kullanmadan çizin. Hatta bu çizime başlamadan önce doğru, çember, kare, üçgen ve aklınıza gelen her türlü geometrik şekli defalarca çizmeniz sizin yararınıza olacaktır.

2. İkinci aşamamız gözleri çizmek. İlk olarak kalemimizi çok ama çok az bastırarak çemberin tam ortasından yatay bir çizgi çiziyoruz. Şekilde bu çizgi kesikli olarak gözüküyor. Sizin de kesikli çizmenize gerek yok. Ama sonradan silineceği için çok az bastırın. Bu çizginin üzerine simetrik olacak şekilde iki tane küçük yuvarlak çizin. Çizdiğiniz yuvarlakların kafanın ana hattını oluşturan yuvarlağa eşit uzaklıkta olmasına özen gösterin. Çünkü ön cepheden dik bakan bir surat çizeceğiz biz.

3. Bu aşamamızda bir tane üçgen çizerek ağız yapacağız.

4. Burun için fazla uğraşmadan kısa ve dik bir çizgi çizip geçiyoruz.

5. Kaşlar için de doğru kullanıyoruz. İsteğe bağlı olarak yatay, sesli harflerin üzerine gelen şapka gibi bir çizgi vb. de yapabilirsiniz.

6. İki tane aşağı doğru doğru çizerek boyunumuzu oluşturuyoruz. Boyunun kalınlığını istediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Ama boyunun yüzü tam olarak ortalamasına dikkat edin.

7. Kulaklarımız için göz hizasına veya biraz üstüne / altına yuvarlaklar çiziyoruz ve çizgilerin birleştiği yeri siliyoruz.

8. Göz bebekleri için yine yuvarlak çiziyoruz. Burada dikkat etmemiz gereken şey göz bebeklerinin gözdeki konumu. Eğer bir göz bebeğini sağda çizmişseniz diğer göz bebeğini de sağda çizin. Aynı şekilde bir göz bebeği yukarı bir göz bebeği aşağı bakarak çizemezsiniz. Tabii çizdiğiniz karakter şaşı değilse.

9. Son olarak kısa çizgilerle saçlarımızı yapıyoruz. Böylece karakterimiz aynı çim bebeğin saçları gibi bir görüntüye sahip oluyor. İsterseniz saçlarını yapmayadabilirsiniz. Saç yapmazsanız kel olur.

Ve çizimimiz bitti.

Cin Ali bile çizemem diyenlere, bebek ve çocuklara bir şeyler çizdirebilmek amacıyla böyle bir çizim ve yazı hazırladım. Umarım başarılı olmuşumdur.

Tirbuşonsuz Mantar Açma

Neymiş efendim ayakkabı ile duvara vuracakmışsınız. Eğer elinizde bir adet tornavida bir adet de pense varsa ayakkabı ile duvara vurmak ile hiç uğraşmayın. Arkadaşım internetten görüp duvara vurarak açacağım diye tutturdu. Yarım saat dil döktüm; komşular rahatsız olur, duvar kirlenir vb. dinletemedim. Dışarıya çıkıp apartmanın dış duvarına vurarak açmayı denedi. Eve geldiğinde milim oynamadı dedi. Beni de bir saate yakın boşa oyalamış oldu. Hala daha benim yöntemime sıcak bakmıyordu. Ama başka bir şey aklına gelince benim yöntemi denemeye yanaştı.

Takım sandığından bir tane uzun vida, bir tane tornavida bir tane de pense aldık. Tornavidayı mantara vidaladık. Dibine kadar sokmadık çünkü pense ile tutulabilmesi lazım. Arkadaş şişeyi tuttu ben pense ile vidayı bir sağa bir sola çevire çevire mantarı çıkarttım. İki şişeyi açmamız 5 dakika bile sürmedi. İlk kez böyle bir şey denediğimiz ve benim kuvvetsiz oluşumdan bu kadar uzun sürdüğünü düşünüyorum.

Kısaca; Youtube'dan, sözlüklerden vb. görüp heves edebilirsiniz. İlginç bir şey şişenin g.tüne vura vura mantarı çıkartmaya çalışmak. Ama fazla da zorlamayın benim kullandığım yöntemi kullanın. Ne köpürür ne yere dökülür. Bir nevi siz vida ve pense ile kendi tirpişonunuzu yapmış olursunuz.

3 Mart 2017 Cuma

Gürcistan Gezisi Planım


Uzun süredir aklımdaydı ama Doğu Karadeniz'li arkadaşlarım Türk dolu, Türkiye'den bir farkı yok, çok kötü bir yer dediği için gitme düşüncesinden hep soğuyordum. En son "Gürcistan'a gitsem mi?" diye düşünürken, bir araştırayım, bakalım nasıl bir yermiş dedim. Araştırdım; Binaları, meydanları, doğası, kiliseleri, ucuzluğu vb. gidip gezilir dedim. Çok yakın bir arkadaşıma Gürcistan'a gitme fikrimi açtım. O da "Benim de kafama yattı. Hadi birlikte gidelim" dedi. Böylece Gürcistan'a gitmek için plan yapmaya başladım. Hoş o gelmese bile tek başıma gitmeyi gideceğim.

Yaptığım planlardan bahsetmeden önce sizlere Gürcistan'a gitmeye karar vermemin nedenlerini anlatmak istiyorum. Bu yaşıma kadar maddi durumum ve en önemlisi de ailem yüzünden tatile çıkıp gezemedim. Bu yüzden boş vaktimin bulunduğu bu zamanları tatile çıkarak değerlendirmeye karar verdim. Bu yıl gezemezsem belki de çalışmaya başlayacağım ve hiç bir zaman gezemeyeceğim. Gezmek için Gürcistan'ı seçmemin nedenleri;

1. Yurtdışına gitmenin yıllardır hayalini kuruyordum.

2. Pasaport veya vizeye gerek olmadan kimlik ile girilebiliyor.

3. Ucuz bir ülke. Araştırmalarıma göre, elit takılmazsan Türkiye'de hiç bir tanıdığının olmadığı ve ilk kez gittiğin bir şehirde harcayacağın para kadar harcaman oluyor. Hatta daha az bile olabilir.

4. Uçağa gerek yok. Otobüs ile bulunduğum şehirden çok ucuza (70 TL) Tiflis veya Batum'a gitmek mümkün.

5. Hristiyan bir ülke. Eski sovyet ülkelerinden. Bir tarafı Doğu Karadeniz'de olsa da çoğu Kafkaslar'da. Yani Türkiye ile farklılıkları çok.

İnternette gidip gelenlerin yazdığı bir sürü şey okudum. Yarısı öyle ahım şahım bir yer değil ama kesinlikle gidilmeli, pişman olmazsınız diyor. Diğer yarısı çok kötü, herkes sizi dolandırmaya / kazıklamaya çalışıyor, oralarda yaşanmaz, görülecek bir yeri yok filan diyor. Pişman olmazsınız diyenler pişman olursunuz diyenlerden biraz daha fazla. Sonradan öğrendim ki bu gidip pişman olan ve gidilmemesini önerenler, Gürcistan'da gece hayatı, kumar, fuhuş, alışveriş gibi şeylere odaklanmışlar. Tarihi, doğal, turistik yerleri gezelim düşünceleri ya olmamış ya da arka plana itilmiş. Gece hayatı, kumar, fuhuş, alışveriş v.b.'ye para mı dayanır? Ayrıca kumar hariç hepsini Türkiye'de de üç aşağı beş yukarı aynı fiyata legal olarak yapabilirsin. Bunlar için Gürcistan'a neden gittiniz ki? Ben ne gece hayatına, ne fuhuşa, ne de kumara bulaşmayı planlamıyorum. Ana misyonum mümkün olan en az parayı harcayarak Gürcistan'ı gezmek.

Daha hala arkadaşımla plan yapma aşamasındayız. 3 Gece konaklamayı planlıyoruz. 3 Veya 4 gün de gezeceğiz. İlk önce direk Tiflis'e gideceğiz. Sonra Batum'a geçeceğiz. Oradan da Türkiye. Ben Tiflis yerine Yukarı Svaniti bölgesini önerdim arkadaşa ama o Tiflis'e daha sıcak baktı. Şu sıralar bu şehirlerde gezilecek, görülecek yerlerin listelerini çıkartıyorum. Önümdeki tek engel ise kimliğimin olmaması. Devletimizin kimlik kartı basmakla görevli kurumu yaz yaklaşmadan kimliğimi basıp bana gönderirse en ufak ayrıntıya kadar planımı yapıp yola çıkacağım. Yaza kadar on milyonların yüceliğiyle övündüğü devletimizin, benim küçücük kimliğimi basamaya gücü yetmezse bu geziyi sonbahara kadar rafa kaldırmak zorunda kalabilirim. Çünkü Batum yazın daha pahalı oluyormuş.

2 Mart 2017 Perşembe

Dünyanın Merkezi Çorum

Dünyanın merkezi Çorum'muş. Yok heri, daha neler. Belediye başkanı ve şehrin önde gelenleri, kodomanları vb.  "Dünya'nın merkezi Çorum" diyerek Çorum'un tanıtımını, reklamını yaptıklarını düşünüyor. Ama Çorum'un itibarını daha da düşürüyorlar. Zaten öncesinde de nedensiz yere düşük bir itibara sahipti. Çorumluyum diyince gülmeye başlıyor bazıları. Salak mısınız, mal mısınız? "Senin yaptığını Çorumlu yapmaz" dedikten sonra gülmeye başlayanlar da var. "Selamun aleyküm Bilal Emmi" diyenler yine biraz daha mantıklı yaklaşanlar. Bir de "Alevi misin sen? Sizin orada çok alevi var." filan diyerek mezhep çatışmasına bağlayanlar var. En nefret ettiklerim de "Çorum'un hangi köyündensin?" diye soranlar. Adamın veya kadının ömründe Çorum'a yolu bir kere ya düşmüş, ya düşmemiş; Benim köyümün neresi olduğunu merak ediyor. Söylediğimde akraba çıkacağız sanki. Ben bile Çorumlu olmayan aynı zamanda uzun süre muhabbetimiz olmamış birine köyünü sormuyorum. Durum böyleyken yine dalga konusu olabilecek bir şey ortaya çıktı.


Dünyanın merkezi çekirdeğidir. Bunu bile akıl edemiyor musunuz? Şimdi bazı cahiller Çorum dünyanın şu merkeziymiş, bu merkeziymiş filan diyecek. Bilader sen enerjini, bana saçma sapan adamlardan duyduğun saçma sapan düşüncelerini kanıtlamaya uğraşacağına Google'da biraz araştırma yapmak için harca. "Dünyanın merkezi Çorum" saçmalığı nasıl ortaya çıkmış öğren. Bir deli kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış durumu var ortada. Adamın teki Google haritalarda Çorum'u dünyanın merkezi olarak işaretliyor. Sonra bu olay internette yayılınca da nedir, ne değildir araştırmadan bir çok cahil Çorumlu konuya sazan gibi atlıyor. Üstelik Saat Kule'sinin dibinde ve AHL parkın girişinde de "Dünyanın merkezi Çorum" yazısı var. Bu yazılar dünyanın her tarafındaki fotoğraf çektirilmek için dizayn edilmiş büyük platform tarzı yazılardan. Yav sizin amacınız ne? Çorumu tanıtmak için kaş yapalım derken göz çıkarıyorsunuz. Elalemin diline sakız olsun diye Çorum ile dalga geçmeleri için bir tane daha dalga geçme konusu vermenin manası ne? Ben bunları söyleyince yakınımdakilere; olsun kimse farkında değil diyip geçiştiriyorlar. Olmasın! Ben bu saçmalığa sessiz kalamam. ÇORUM DÜNYANIN MERKEZİ DEĞİLDİR.

3 Şubat 2017 Cuma

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile İlgili Planlarım

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim?'i önceden okumuş olan kişiler 1. bölümü tekrardan okuyabilir. Çünkü 1. bölümü düzenleyerek yeniden yükledim. Sadece Manga-Tr'ye ve indirmek isteyenler için MediaFire'a yükledim gerçi. Bu sayede birinci bölüm diğer 3 bölüm ile aynı kalınlıkta ve netlikte oldu. Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile ilgili planladığım ilk şey buydu. Başarıyla hayata geçirdim de.

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile 2017 yılında uğraşmak gibi bir niyetim yoktu. Sonuçta bitmiş bir seri. Okuyan ve yorum bırakanlara teşekkür ederim ama çok fazla bir ilgi de görmedi. Bu yüzden devam ettirme gibi bir niyetim yoktu. Ama final bölümünün altına "Shinka Wakai" nickli bir arkadaş şöyle bir yorum bıraktı:
"Tatlı demese iyiydi :D Şimdi kız tatlıcıya gidip "Bu tatlılardan hangisi kerhane?", "Hiç kerhane kaldı mı?" veya "Bir tane kerhane alabilir miyim?" gibi sorular sorduğunu düşündüm de... Çıldırıyorum... :D :D :D Emeği geçenlere çok teşekkürler."
Bu yorum sayesinde webtoona bir kaç bölüm daha çizme isteği uyandı bende. Bu yorumu atan arkadaşa senaryoyu birlikte yazmayı teklif ettim. Bu teklifi reddetti ama yorumundaki fikirleri kullanmama izin verdi. Bende karşılık olarak bölümlerin sonunda ona teşekkür edeceğim.

Peki tahmini olarak ne zamana bölümler çıkmaya başlayacak? Bu sorunun cevabını başlamadan veremem. Ama hızlı şekilde ilerleyebileceğimi sanmıyorum. Son 1 aydır çok yoğundum. Bu yoğunluğum şubat ayında hafifleyecek. Ben de bunu değerlendirip yavaştan yavaştan senaryoyu yazmadan önceki hazırlıkları yapmakla başlayacağım. Mesela nasıl bir hikayeyi işleyeceğime karar verip aşama aşama planlayacağım bunu. Yoksa şu an da devam ettirmek için hiç bir emek harcamadım daha. Kaç bölüm daha yapacağım? Onu bile kestiremiyorum.

Lakin webtoona son noktayı koyduğum için devamını getirmekten vaz da geçebilirim. Mesela bir Ocak ayındaki gibi durmadan seyahat etmem, sınavlara, iş görüşmelerine vb girmem gerekirse bu iş Şubat ayında da yatar.

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile ilgili ileri de bir gelişme olursa sizlerle paylaşacağım. Bu yazıyı okuduğunuz için teşekkürler.

Sihirli Lamba Okuma ve İndirme Linkleri


Yazar & Çizer: A. Karabudak (Yani ben)
Tür: Karikatür, Webtoon, Komedi
Bölüm Sayısı: 4 (Her panel bir bölüm)
Yayınlanma Tarihi: 2016

Tanıtım:
Sihirli lambanın içinden çıkan cin ile onu lambanın içinden çıkartan çocuk arasında geçen komik diyaloglar.

Not: Karikatür ile çizgi roman arasında bir şey. Bunu göz önünde bulundurarak okumanızı rica ederim. Sonra "Bu ne böyle?"" Yapamıyorsan yapma." gibi saçma sapan yorumlar alıyorum.

ONLİNE OKU (WOLFTOON)

İNDİR

Sihirli Lamba'yı Manga-Tr'ye yükleyip yüklememe konusunda kararsızlık yaşıyorum. Bir okurum Çok güzel olduğunu daha fazla kişinin görüp okuması gerektiğini. Ve bu yüzden de Manga-Tr'ye yüklememi söyledi. Ama bu seri karikatüre de benziyor ve çok kısa. Zaten Sana Bir Şey Sorabilir Miyim?'in en çok eleştirilen yönü kısa olmasıydı. Bu konudaki düşüncelerinizi yorum ile veya email ile bana ulaştırırsanız çok makbule geçer. 

Sihirli Lamba'yı okuduğunuz veya okuyacağınız için teşekkür ederim.

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? İndirme ve Okuma Linkleri

Yazar & Çizer: A. Karabudak (Yani ben)
Tür: Komedi, Doujinshi, Slice of life (Yaşamdan Kesimler), Webtoon, Okul, 4-Koma
Bölüm Sayısı: 4 (Ama devamını getirmeyi planlıyorum)
Yayınlanma Tarihi: 2016

Tanıtım:
Kızlarla konuşurken utanan kahramanımıza kendisi gibi utangaç bir kızdan ilginç bir soru gelir. Böylece kahramanımız kendini tuhaf bir durumun içinde bulur.

Not: Uzun tek parça şeklinde (Kore stili) yapılmış ilk Türk webtoonu.

ONLİNE OKU (WOLFTOON):

ONLİNE OKU (MANGA-TR):

İNDİR:

Yazıp, çizdiğim bu webtoonu okuduğunuz veya okuyacağınız için sizlere teşekkür ederim. Umarım beğenirsiniz.

Garip, Değişik Light Novel Arayışım

Türk insanı çok tutucu bir yapıya sahip. Popüler kültürümüzede de, alt kültürümüzede bir şeyin yerleşmesi çok sancılı ve uzun süreçler sonunda mümkün oluyor. Tabii yerleşen şey saçma bir şeyse durum tam tersi. Light novellar da Türkiye'de alt kültürde yeni yeni kendine okuyucu buluyor. Önceden ne çevrilirse okuyor, çevirisi yarım kalınca da üzülüyorduk. Şu an ciddi ciddi light novel çeviren bir sürü kişi var. Bazısı baştan savma ama hızlı çeviriyor, bazısı çok güzel ama yavaş.

Şu an her şey tıkırında gidiyormuş gibi gözüküyor Türkiye'de light novel açısından. Ama bir konuda hala sıkıntı var. Bu konu bence çok önemli ama başkaları önemsememiş olacakki dile getireni duymadım. Bu konu: bir kaç tane tema var, hep o temalara sahip light novellar çevriliyor. Bu temalar: sanal gerçeklik (oyun), Xian Xia, another world (paralel evren).

Bir süre sonra üçü de sıkıyor. Üstelik en popüler tema olan Xian Xia novellar ergenin etkinin elinden çıkmış gibi. Kahraman önüne gelene tek atıyor. Dünya kahramanımızın etrafında dönüyor. Kahramanımız haricinde kimsenin yaşamı değerli değil. Bütün kızlar kahramanımıza aşık. Say say bitmez bu tür saçmalıklar. Üstelik çoğunda gereksiz bilgilerle okuyucuyu sıkarak noveldan tiksindiriyorlar.

Sanal gerçekliğin ise artık modasının geçtiğini düşünüyorum. Artık herkes sıkıldı. Farklılık yaratan bir novel bulmak çok zor bu konuda. Another World'ü Xian Xia'ya tercih ederim. Çünkü Japonlar Çinlilere göre çok çok çok çok çok ...... çok daha profesyonel yazıyorlar. Yine de Another World'de bir süre sonra sıkıyor.

Bu gün okuyacak değişik, ilgi çekici bir light novel aradım ama bulamadım. Bulduklarım da daha novelın başındayken çevirisini yarım bırakmışlar. İngilizce okusam desem. Manga okuyacak kadar İngilizcem var ama light novel okuyacak kadar İngilizcem yok. Okurum ama çok vaktimi alır. Umarım bu durum ileride değişir. Çevirmenler ve okurlar bu 3 temadaki tutuculuklarını bırakır da daha çok değişik temalara sahip light novel çevirirler.