Yazılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2018 Salı

Spora Başladım

Bir kaç gündür düzenli olarak her gün 10 dakika filan spor yapıyorum. Spor demişsem öyle kendimi fazla zorlamadan.

Bedenimi tasfir edecek olursam tek kelime ile cılız. Çok zayıfım. Ve kemiklerimde küçük. Güç bakımından en çok sıkıntı çektiğim kas grubu kol kaslarım. Çok fazla yürüyüş yaptığım için bacak kaslarım idare eder. Ama ağır şeyleri kaldırırken çok sıkıntı çekiyorum.

Mesela geçen hafta bir kaç tane şınav çekeyim dedim, çekemedim. Kollarım titremeye başladı. Çok zorlandığımı farkedince bıraktım. Mekikte daha iyiyim. Hiç ara vermeden kolayca 15 tane mekik çektim. Balfiks çekmeyi denemedim. Çünkü çocukken de çekemiyordum. Şu halimle balfiks çekmem imkansız.

Şimdi ben neden spor yapıyorum?
1- Mesleğimi daha iri yapabilmek için.
Destek personeli olarak sözleşmeli memur alımını kazandım. İşimde az da olsa kas gücü de gerekli.
2- Daha sağlıkla bir yaşam için.
"Her şeyin başı sağlık" diye çok güzel bir atasözümüz var.
3- Çocukluğumdaki halime dönmek istiyorum.
Bu madde aslında sağlık ile çok yakından ilgili bir madde. Çocukken bir çok şeyi hiç zorlanmadan yapardım. Mesela maymun gibi ağaca tırmanıp ağaçtan ağaca atlayabilirdim (tabii bu abartı). Çocukluk zamanlarıma az da olsa geri dönmek istiyorum.
4- Hayatta güçsüz olduğum için geri kalmak istemiyorum.
5- Daha iyi bir fiziksel görünüşe sahip olmak.
Aşırı zayıflık da göze kötü görünüyor.
vb. vb. vb. Aklıma gele bir kaç neden bunlar.

Spor olarak ne yapıyorum?
1- Mekik
15 mekik ile başladım her gün 1'er 1'er artırıyorum çektiğim mekik sayısını.
2- Şınav
Yukarıda yazdığım gibi normal şınav çekemiyorum. Ben de internette biraz araştırma yaptım ve şınav çekemeyen benim gibi çok kişinin olduğunu ve bu kişilerin şınav çekebilmeleri için daha kolay hareketlerden başlamaları gerektiğini anlatan bir kaç videoya denk geldim. Bu videolar çok işime yaradı. Şu an düz duvarda düşey olarak şınav çekiyorum. 100'e yakın çekince kol kaslarımda yanma oluyor. Bu hareketi bir kaç hafta yaptıktan sonra başka şınav benzeri hareketlere geçiceğim.
3- Yürüyüş
Normalde çok yürüyen biriyim zaten. Bu özelliğimi koruyacağım. Günde ortalama bazen 15 bazen 10 bazen de 5 kilometre yol yürüyorum.
4- Esneme hareketleri
Çocukluğumuzda beden eğitimi derslerinde yaptığımız esneme hareketleri ile bedenimin eklemlerinin hareket etmesini sağlıyorum.

Böyle böyle günde 5 ile 25 dakika arası bir zamanımı spor yaparak geçiriyorum. Yaptığım sporun sonuçlarını almaya başlayınca bir daha yazı yazabilirim.

10 Aralık 2018 Pazartesi

Birden Fazla Kıtada Yer Alan Ülkeler


Bazı kişiler iki kıtada da toprağı olan tek ülkenin Türkiye olduğu gibi saçma bir düşünce içindeler. Halbuki bir çok ülkenin birden fazla kıtada toprağı var. Ben de bu ülkeleri bir listede topladım. Umarım beğenirsiniz.

Kıtaların Sınırları Nasıl Belirlenir?
İlk önce anakara ve ada kavramlarını anlamak lazım. Anakara kıtayı oluşturan en büyük kara parçasıdır. Ada ise dört tarafı denizle çevrili anakaralardan çok daha küçük kara parçalarıdır. Adalar haricinde resifler, sığlıklar gibi kara parçaları da kıtaları oluşturan parçalardır. Kıtalar, anakara ve anakaraya yakın ada gibi yer şekillerinden oluşur. Adalar vb. hangi kıtanın anakarasına daha yakınsa o kıtaya aittir. Ama Okyanusya kıtası bir istisnadır. Okyanusya kıtası, anakarası olmayan ve adalardan oluşan bir kıta olarak görülür. Çanakkale'yi örnek alarak inceleyelim: Çanakkale'nin Anadolu Yarımadası'nda kalan kısmı Asya Kıtası'ndadır. Çünkü Anadolu Asya anakarasına bağlıdır. Aynı şekilde Gelibolu Yarımadası da Avrupa kıtasındadır. Çünkü Gelibolu Trakya'ya o da Avrupa anakarasına bağlıdır. Gökçeada, Gelibolu yarımadasına daha yakın olduğu için Avrupa kıtasında, Bozcaada ve Tavşan adaları Anadolu'ya daha yakın oldukları için Asya kıtasında yer alır. Yine de adalar kıtaların sınırlarını belirlerken en çok tartışılan konudur. Bir sürü adanın hangi kıtada olduğu günümüzde hala tartışma konusudur.

Not: Bu listeyi ülkelerin 60 Derece Güney Paraleli'nin güneyindeki hak ilan ettikleri toprakları görmezden gelerek hazırladım. Bu yüzden Arjantin, Şili ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin Antartika'da topraklarının olmadığını saydım.

7 KITADA DA TOPRAĞI BULUNAN ÜLKELER
Birleşik Krallık
Hepimizin bildiği gibi Birleşik Krallık bir Avrupa ülkesidir. Ama önceden "üzerinde güneş batmayan imparatorluk" olarak adlandırılan bu ülkenin hala üzerinde güneş batmıyor. Çünkü bütün kıtalarda toprağı var. İşte Avrupa dışındaki bazı İngiliz Toprakları:
Okyanusya Kıtasında: Pitcairn Adaları
Afrika Kıtasında:
Güney Amerika Kıtasında: Falkland Adaları
Kuzey Amerika Kıtasında: Anguilla, Bermuda, Britanya Virjin Adaları, Cayman Adaları, Montserrat, Turks ve Caicos Adaları
Antartika: Sandwich Adaları ve Britanya Antartika Toprakları
Asya: Britanya Hint Adaları

6 KITADA TOPRAĞI BULUNAN ÜLKELER
Fransa
Hepimizin bildiği gibi Fransa bir Avrupa ülkesidir. Ama Fransa'nın Asya Kıtası hariç bütün kıtalarda toprağı vardır. İşte Avrupa dışındaki bazı Fransız Toprakları:
Okyanusya Kıtasında; Fransız Polinezyası, Wallis ve Futuna Adaları ve Yeni Kaledonya.
Afrika Kıtasında:
Güney Amerika Kıtasında: Fransız Guyanası
Kuzey Amerika Kıtasında: Clipperton Adası, Guadeloupe, Martinique, Saint Barthélemy, Saint Martin, Saint Pierre ve Miquelon
Antartika: 

3 KITADA TOPRAĞI BULUNAN ÜLKELER
Amerika Birleşik Devletleri
Amerika Birleşik Devletleri adından da anlaşılabileceği gibi Amerika kıtasında. Daha doğrusu Kuzey Amerika Kıtasında. Ama Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı Hawaii, Amerikan Samoası, Guam, Kuzey Mariana Adaları ve bazı küçük ıssız adalar Okyanusya Kıtasındadır. Ayrıca Bering denizinin güneyindeki adalardan bazıları Asya kıtasında yer alır.

Avustralya

2 KITADA TOPRAĞI BULUNAN ÜLKELER
Türkiye (Asya - Avrupa)
Hepimizin bildiği gibi Anadolu ve Anadolu'ya yakın adalar Asya kıtasında, Trakya Yarımadası, Gökçeada ve Saros Körfezi'ndeki bir kaç tane küçük ada Avrupa kıtasındadır.

Yunanistan (Avrupa - Asya)
Okullardaki vb. Türkiye haritasında görülen çoğu ada Asya kıtasındadır. Geri kalan Yunanistan toprakları Avrupa kıtasındadır.

İtalya (Avrupa - Afrika)
Pelagie Adaları ve Pantelleria Afrika kıtasında yer alır. Geri kalan İtalya toprakları Avrupa kıtasındadır.

İspanya (Avrupa - Afrika)

Gürcistan (Asya - Avrupa)
Kafkas Dağları Avrupa ve Asya'yı birbirinden ayırır. Gürcistan'ın çok ama çok küçük bir bölümü Kafkas Sıradağlarının kuzeyinde yer alır yani Avrupa'da. Geri kalan Gürcistan toprakları Asya kıtasındadır.

Azerbaycan (Asya - Avrupa)
Kafkas Dağları, Rusya Sınırı ve Hazar Denizi arasında kalan üçgen şeklindeki bölge Avrupa kıtasındadır. Geri kalan Azerbaycan toprakları Asya kıtasında yer alır.

Rusya (Asya - Avrupa)
Ural Dağları ve Kafkas Dağları Asya ve Avrupa'yı birbirinden ayırır. Kısaca Rusya'nın Ural Dağları'nın batısında kalan toprakları Avrupa Kıtası'ndadır. Ural Dağları'nın doğusunda kalan toprakları ise Asya kıtasındadır.

Norveç (Avrupa - Antartika)

Danimarka (Avrupa - Kuzey Amerika)
Danimarka'ya bağlı olan Grönland adası Kuzey Amerika Kıtası'ndadır. Danimarka ve Danimarka'ya bağlı diğer topraklar Avrupa Kıtası'ndadır.

Portekiz (Avrupa - Afrika)

Kazakistan (Asya - Avrupa)

Mısır (Afrika - Asya)

Yemen (Asya - Afrika)

Japonya (Asya - Okyanusya)
Büyük Japon Adaları ve yakınlarındaki küçük adalar ve adacıklar ile Ryukyu Adaları, Asya kıtasındadır. Geri kalan Okinotori resifi, İwo Jima Adaları (Volcano Adaları), Haha-jima ve Chichi-jima Adaları (Bonin Adaları), Minamitorishima Adası gibi haritalardan aşina olduğumuz Japonya'ya uzak adalar Okyanusya kıtasındadır. Japonya'nın Okyanusya kıtasındaki adalarında üç binden fazla kişi yaşar. Sadece iki ada iskana açıktır. Diğer adalar da araştırma üsleri veya askeri üsler vardır, veyahut ıssızdır. Bu adalar en kalabalık yerleşim birimi olan Ogasawara'nın ismiyle de bilinir. "Ogasawara Subprefecture" yani Ogasawara Alt İdari Bölgesi ismiyle anılan bu adaların hepsi Tokyo şehrine bağlıdır.

Endonezya (Asya - Okyanusya)
Endonezya'yı biz hep Asya Kıtasında bir adalar ülkesi olarak biliriz. Ama bu adalardan hepsi Asya kıtasında yer almıyor. Endonezya'ya bağlı Papua ve Batı Papua bölgeleri Okyanusya kıtasında yer alıyorlar.

Şili (Güney Amerika - Okyanusya)
Şili bir Güney Amerika ülkesidir. Ama Okyanusya Kıtasındaki Paskalya Adası ve yakınındaki kayalıklar Şili'nin hakimiyetindedir.

Hollanda (Avrupa - Kuzey Amerika)

Güney Afrika (Afrika - Antartika)

Kolombiya (Güney Amerika - Kuzey Amerika)

Kaynak: Wikipedia ve zihnimde canlandırdığım haritalar.
NOT: Bütün ülkeler hakkında açıklama yazmak istiyordum ama çok uzun olduğu ve adaların veya toprak parçalarının isimlerini bulmanın çok zahmetli olmasından dolayı tamamlayabildiğim kadarını sizlerle paylaşmayı uygun gördüm. Eğer çok fazla kişi bu yazıyı okur ve yazının altına diğer ülkeler hakkında da açıklamaların gelmesi istenirse yazıyı güncellerim. 

18 Mart 2018 Pazar

Yeni Twitter Hesabım


Türkiye'deki toplumun sosyal medyayı iğrenç bir şekilde kullanması nedeniyle alternatif sosyal medya hesapları açmaya karar verdim. İğrençlikten kastım; dijital göçmenlerin yani yaşı büyük olan ve teknolojiyle sonradan tanışan neslin ve yaşı genç, dijital yerli ve teknolojiyle içiçe olan cahil kişilerin sosyal medyayı ele geçirmiş olması. Bu durum saçma şeylerin popüler olması ve anlamlı şeylerin duyulmadan kaybolup gitmesine neden oluyor. Herkes milliyetçilik, dindarlık vb. tanımlamalar adı altında insanlık dışı fikirlerini dışarı vuruyor. Bu paragrafı yazarken aklıma istemsizce "İdammmm!" diye bağıran adam geldi. Kısaca ana dilimle ve yakın çevremle sosyal medyada sosyal olamadım.

Bu durumdan kurtulmanın yabancı dilde paylaşımlar yapmaktan geçtiğine karar verdim. Bu sayede hem yabancı dilimi gelilştireceğim hem de daha kaliteli bir sosyal medya deneyimi yaşayacağım. Bunun için ilk olarak Twitter hesabı açtım. Çünkü Twitter mikro blog olduğu için, yani kısa yazılar paylaşmaya olanak verdiği için yabancı dillerde paylaşım yapmak ve başkalarının paylaşımlarını okumak çok daha kolay.

Tabii yabancı dillere önem verirken Türkçeyi de unutmadım. Bir kaç tane Türkçe hesap beğenip, bir kaç tane Türkçe tweet attım. Twitter'ı da İngilizce kullanıyorum. Twitter'da kullandığım veya kullanacağım diller; Türkçe, Azerbaycanca, İngilizce ve Japonca. Sonradan başka dillerde eklenebilir. Ama Azerbaycanca yazmak bile zor gelirken yeni bir dil öğrenmeye başlayabileceğimi sanmıyorum.

Şu an attığım 6 tweetin 3'ü Azerbaycanca, 2'si İngilizce ve 1'i Türkçe. Takip ettiğim 20 hesabın; 5'i Japonca veya Japonca ile alakalı, 4'ü Azerbaycanca, 5'i İngilizce ve 4'si Türkçe (2'si benim hesaplarım).

Eğer siz de benim yeni twitter hesabımı takip ederseniz çok sevinirim. Çünkü asıl hesabım hariç sadece 1 tane takipçim var.

6 Kasım 2017 Pazartesi

Geçmişimden Bir Hikaye: Küçük Botanik Bahçem

Henüz on yaşlarında filandım. Apartmanın etrafındaki toprakların bir kısmı apartmandaki daire sayısına bölünerek apartman sakinlerine bölüştürülmüştü. Ben de annemden ve babamdan bize düşün kısımdan küçük bir parçayı sadece kendi özel kullanımım için istedim. Şaşılacak bir şekilde bana istediğim toprağı verdiler. Ben ne istersem isteyeyim hep karşı çıkarlar izin vermezdi annem.

Ne tohumum ne de fidanım vardı. Apartmanın çevresinde veya yakınlardaki boş arazilerde kendiliğinden bitmiş bitkileri toplayarak bu 2 metrekareden az toprağı adete minyatür bir botanik baheçesine dönüştürdüm. İlk olarak marul ektiğimi hatırlıyorum. Marul ot gibi doğada kendiliğinden biten bir bitki değil. Muhtemelen önceden biri bizim apartmanın bahçesine veya yan apartmanın bahçesine dikmişti. Tohumlarını da rüzgar benim bulabileceğim bir yere taşımış olmalı. Ben de bu marulları kökleriyle sökerek kendi bahçeme diktim. Kaç tane olduğunu hatırlamıyorum. Ama fazla değildi. Sadece bir kaç taneydi.

İkinci diktiğim bitki karabaklaydı. Onu da başka bir yerde kendiliğinden bitmiş olarak bulup kendi bahçeme taşıdım. Uzun süre çilek olduğunu sanıp ne hayaller kurmuştum... Ama büyüdükçe çilek değil karabakla olduğu anlaşıldı. Çimlendikten kısa süre sonrasında yaprakları çileğe acayip benziyordu.

Bahçenin toprağı tarıma müsait bir toprak değildi. Kireçli bir toprağı vardı. Biraz eşeleyince hemen kremsi pembemsi ve beyaz kireç taşlarıyla karşılaşıyordum. Soğan, marul benzeri bitkiler yetişiyordu bu toprakta ama yetişen hiç bir bitkiden tam anlamıyla verim alınamıyordu. Ve ekilen çoğu tohum toprak yüzünden çimlenmiyordu bile. Bu toprağı tarıma uygun hale getirmek için doğal gübre kullandım. Bahçe ile ilk ilgilenmeye başladığım zamanlar daha kene çıkmamıştı. Çorum'un çevresinde yoğun olarak koyun ve inek otlatılıyordu. Bu da gübre halk dilinde kemireye oldukça yakın olduğum anlamına geliyor. Bazı arkadaşlarım gördüğünde alay ediyordu hayvan boku topluyor diye. Ama ben bu şekilde toprağın verimi önemli ölçüde artırdım. Ama kene ve kırım-kongo kanamalı ateşli hastalığı çıkınca Çorum ve çevresinde hayvan otlatmak yasaklandı. Bu yüzden gübre bulamadım. Bitkisel gübre kullanmayı denedim. Bitkisel gübre olarak kullanılabilecek bir tek yonca bitkisini buldum. Ben de onu kullandım. Yapraklarını elimle küçük parçalara arıyarak toprağın altına gömdüm. Ama neredeyse hiç bir etki gözlemleyemedim.

Sonrasında ne ektiğimin sırasını tam hatırlamıyorum. Ama ektiğim şeyleri çok net hatırlıyorum. Tabii ektiğim her şey toprakta kendiliğinden bitmiş şeyler değildi. Evden götürüp diktiğim şeylerde vardı. Mesela annemin ayıkladığı yaş nanelerin saplarını götürüp dikmiştim. Ne için aldığımızı hatırlamıyorum ama bir kere soya fasülyesi almıştık. Ben de 10 tane soya fasülyesini bahçeme diktim. 5 Tanesi bitti. Verdikleri meyve yani soya fasülyeleri o kadar küçüktüki sonraki sene ektiğimde çimlenmedi. Arkadaşımgilin bahçesinden bir tane çilek alıp dikmiştim. Sonrasında o çilek o kadar çok sürgün verdiki ayrık otu gibi bütün bahçeyi kapladı. Hatta babamgil bazılarını alıp başka bir yere dikmişler ve geri kalanları yolmuşlar. Yine de gözden kaçırdıkları bir kaç tane çilek hala sürgünleriyle yayılmaya devam ediyor. Bir kere annem bezelye ayıklarken çimlenmiş bezelyeler çıktı. Görünce hemen aldım ve bahçeye diktim. Bu bezelyeler sadece bir karış kadar uzadı. Sadece bir bezelye meyve verdi. Onu da tohum olarak kullandım. Sonraki yıl bezelyeler meyve vermedi.

Bahçemdeki bitkilerden benim için en önemli olanlar meyve ağaçlarıydı. Bunları da fidandan dikmedim. Meyveleri yiyip çekirdeklerini dışarıya atıyoruz ya işte o çekirdeklerden bazıları çimleniyor. Ben de her bahar bu çimlenen meyve çekirdeklerinin peşine düştüm. Bulduğum çimlenmiş çekirdekleri kökleri ile ve toprağı ile birlikte alıp kendi bahçeme diktim. Bazılarının boyları bir iki santim bazılarının boyları ise 10 - 15 santimetreydi. Yetiştirdiğim meyveler; Elma, erik ve ayva. Bir çok farklı meyve bulup ektim ama kurudular hep. Bu meyvelerden bir tane elma ve bir tane de erik var şu an. Yıllar boyunca hiç bir ilgi göstermememe rağmen hala her sene meyvelerinden istifade ediyorum. Diğer meyveleri babam söküp başka bir yere dikmiş ama hepsi de kurumuş. (O zaman Çorum'da değildim.)

Bu anlattıklarım dışında; yer elması, maydanoz, tere, sarımsak, kavun, karpuz, kasımpatı (çiçek), yulaf (tahıl), soğan, fasülye'de yetiştirdim. Hepsini aynı anda yetiştirmedim. Ama en çok çeşit olduğu zamanlar gözlerimin önüne geliyor: Çok güzeldi ve ilgilenmesi çok eğlenceliydi. Onlarca farklı bitkinin büyümesine tanıklık etmek muhteşemdi. Bu yüzden çocukluğuma dair unutamayacağım şeylerin başında bu küçük bahçe geliyor. Ve şu an bana tarım ile ilgilenmek o kadar uzak geliyor ki... Muhtemelen içimden, ruhumdan bir şeyleri kaybettim. Sanırım biraz farkındayım: Şu an eskisine göre daha az azimliyim, daha az cesaretliyim ve daha az çalışkanım. Ama o çocukkenki gibi o umutlu, cesaretli, azimli, çalışkan kişi tekrar olabilmemin yolu ne bilmiyorum.

Belki bir gün bu yazıya bahçenin şimdiki halini çekip eklerim.

3 Kasım 2017 Cuma

Amelelik Anılarım

Ekim ayında bir akrabamın ayarladığı elektrikçilik işinde 3 hafta 1 gün çalıştım. Yaptığımız iş inşaatlarda dairelerin elektrik tesisatını döşemekti. Normalde böyle bir işle ilgilenmiyordum. Ama Eylül ve Ekim ayında canım çok sıkılıyordu. Bu yüzden boş duracağıma bari çalışayım mantığıyla çalıştım.

Benim gibi cılız biri için oldukça zor geçti bu 3 hafta. Yıllardan beri yattığım ve oturduğum yerde g.t büyütmekten başka bir şey yapmamış benim için ilk zamanlar çok zordu. Merdivene ve eşşeğe çıkarken korkuyordum. Tahtadan yapılmış merdiven ile bir alt kata inmek için dakikalar harcıyordum. Vücudumu dönderirken korkudan tir tir titriyordum. Pense ile kabloları keserken bile gücüm zor zar yetiyordu. Her gün bir çok kez vücudumun ağırlığının 1/3'ünden ağır yükleri taşıyordum.

Çoğu arkadaşım "Ne işin var işaatlarda?" "Çok az para alıyorsun." "Hemen çık o işten." dese de ben Ekim ayının sonuna kadar çalışmakta kararlıydım. Ama ekimin son haftası çıkan işlerim nedeniyle planladığım zamandan daha önce bırakmak zorunda kaldım.

Az ücret aldığım için çalışmam bana parasal yönden fazla bir katkısı olmadı. Ama iki önemli katkısı oldu: 1- Deneyim 2- Zamanın önemini anlamam.

Daha önce başka bir elektrikçide 2 ay kadar çalışmıştım. Ama genellikle dükkanda durup getir götür işleri yapmıştım. Yani bu kadar ağır değildi. Böyle ağır bir işte çalışmayı iyi bir deneyim olarak değerlendiriyorum ben. Hiç olmazsa inşaat ortamını görmüş oldum. Günde ortalama 11-12 saat çalışıyordum. İşe gelip giderken harcanan zamanı da hesaba katarsak 12-13 saat. Her gün akşam eve gelince banyo yapıyordum. Eve geç geldiğim için ablamgile yemeğe gitmek yerine kendim bir şeyler hazırlayıp yiyordum. Bana geriye sadece bir, iki saat kalıyordu. Bu nedenle zamanın önemini anladım. Neler yapabileceğimi. Zamanımı nasıl kendimi geliştirmek için harcayabileceğim üzerine sık sık kafa yordum.

Ayrıca bu 3 haftada az da olsa kas yaptım. Ellerim, özellikle de parmaklarım bir çok kez yaralansa da şimdi bir kaç yara hariç hepsi tamamen kapandı. Önceki halimden biraz daha atletik ve daha az korkağım şu an.

10 Mart 2017 Cuma

Bir Başarısızlığın Hikayesi: Wolftoon

Wolftoon'u, Yerli bir webtoon portalının oluşturmak düşüncesiyle açmıştım. Kendi yazdığım ve çizdiğim şeyleri paylaşarak başlangıcı yaptım. Belki bir umut benim gibi başka kimseler de bana katılır veya kendim webtoon konusunda üretkenliğimi artırırım düşüncesiyle bu işe giriştim. Ama fark ettim ki ırkımın ferdleri arasında bir şeyler üretme düşüncesinde olan çok az kişi var. O kişilerde de gerekli azim ve kararlılık yok. Bende var ama yeterince yok.

Wolftoon'u açarken zaten ikilemde kalmıştım. Ya ayrı bir blog açacaktım, ya da burada çizdiğim şeyleri paylaşacaktım. Ben bir topluluk ortamını çağrıştırsın diye Wolftoon'u açmaya karar verdim. Ama şu an düşüncem ilgilenemediğim, ve yoğun ilgi isteyen bir blog ile uğraşmaktansa kişisel bloğumu kullanmak yönünde.

Böylece Türkiye'nin tek şerit webtoon yayınlayan ilk, tek ve son yerli webtoon portalını tökezlediği bu yolculuğunda dinlenmesi için resmi olarak beklemeye, askıya (veya her ne derseniz ona) alıyorum. Bu süreçte yeni bir şeyler yazıp çizdikçe kişisel bloğum olan http://akarabudak.blogspot.com.tr/ 'da yayınlayacağım. Wolftoon'da ise sadece duyuru şeklinde toplu veya ayrı yazılar yazacağım. Böylece ziyaretçi tarfiği ve ilgi tek bir yere odaklanacağı için hepimiz için daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Geometrik Şekillerle İnsan Yüzü Çizme



1. İlk aşama, bir tane çember çizmek. İsterseniz pergel, yuvarlak şablonlu cetvel hatta para ile bile çizebilirsiniz. Ama çizmeyi öğrenmek, kendinizi çizim konusunda eğitmek istiyorsanız hiç bir yardımcı araç kullanmadan çizin. Hatta bu çizime başlamadan önce doğru, çember, kare, üçgen ve aklınıza gelen her türlü geometrik şekli defalarca çizmeniz sizin yararınıza olacaktır.

2. İkinci aşamamız gözleri çizmek. İlk olarak kalemimizi çok ama çok az bastırarak çemberin tam ortasından yatay bir çizgi çiziyoruz. Şekilde bu çizgi kesikli olarak gözüküyor. Sizin de kesikli çizmenize gerek yok. Ama sonradan silineceği için çok az bastırın. Bu çizginin üzerine simetrik olacak şekilde iki tane küçük yuvarlak çizin. Çizdiğiniz yuvarlakların kafanın ana hattını oluşturan yuvarlağa eşit uzaklıkta olmasına özen gösterin. Çünkü ön cepheden dik bakan bir surat çizeceğiz biz.

3. Bu aşamamızda bir tane üçgen çizerek ağız yapacağız.

4. Burun için fazla uğraşmadan kısa ve dik bir çizgi çizip geçiyoruz.

5. Kaşlar için de doğru kullanıyoruz. İsteğe bağlı olarak yatay, sesli harflerin üzerine gelen şapka gibi bir çizgi vb. de yapabilirsiniz.

6. İki tane aşağı doğru doğru çizerek boyunumuzu oluşturuyoruz. Boyunun kalınlığını istediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Ama boyunun yüzü tam olarak ortalamasına dikkat edin.

7. Kulaklarımız için göz hizasına veya biraz üstüne / altına yuvarlaklar çiziyoruz ve çizgilerin birleştiği yeri siliyoruz.

8. Göz bebekleri için yine yuvarlak çiziyoruz. Burada dikkat etmemiz gereken şey göz bebeklerinin gözdeki konumu. Eğer bir göz bebeğini sağda çizmişseniz diğer göz bebeğini de sağda çizin. Aynı şekilde bir göz bebeği yukarı bir göz bebeği aşağı bakarak çizemezsiniz. Tabii çizdiğiniz karakter şaşı değilse.

9. Son olarak kısa çizgilerle saçlarımızı yapıyoruz. Böylece karakterimiz aynı çim bebeğin saçları gibi bir görüntüye sahip oluyor. İsterseniz saçlarını yapmayadabilirsiniz. Saç yapmazsanız kel olur.

Ve çizimimiz bitti.

Cin Ali bile çizemem diyenlere, bebek ve çocuklara bir şeyler çizdirebilmek amacıyla böyle bir çizim ve yazı hazırladım. Umarım başarılı olmuşumdur.

Tirbuşonsuz Mantar Açma

Neymiş efendim ayakkabı ile duvara vuracakmışsınız. Eğer elinizde bir adet tornavida bir adet de pense varsa ayakkabı ile duvara vurmak ile hiç uğraşmayın. Arkadaşım internetten görüp duvara vurarak açacağım diye tutturdu. Yarım saat dil döktüm; komşular rahatsız olur, duvar kirlenir vb. dinletemedim. Dışarıya çıkıp apartmanın dış duvarına vurarak açmayı denedi. Eve geldiğinde milim oynamadı dedi. Beni de bir saate yakın boşa oyalamış oldu. Hala daha benim yöntemime sıcak bakmıyordu. Ama başka bir şey aklına gelince benim yöntemi denemeye yanaştı.

Takım sandığından bir tane uzun vida, bir tane tornavida bir tane de pense aldık. Tornavidayı mantara vidaladık. Dibine kadar sokmadık çünkü pense ile tutulabilmesi lazım. Arkadaş şişeyi tuttu ben pense ile vidayı bir sağa bir sola çevire çevire mantarı çıkarttım. İki şişeyi açmamız 5 dakika bile sürmedi. İlk kez böyle bir şey denediğimiz ve benim kuvvetsiz oluşumdan bu kadar uzun sürdüğünü düşünüyorum.

Kısaca; Youtube'dan, sözlüklerden vb. görüp heves edebilirsiniz. İlginç bir şey şişenin g.tüne vura vura mantarı çıkartmaya çalışmak. Ama fazla da zorlamayın benim kullandığım yöntemi kullanın. Ne köpürür ne yere dökülür. Bir nevi siz vida ve pense ile kendi tirpişonunuzu yapmış olursunuz.

3 Mart 2017 Cuma

Gürcistan Gezisi Planım


Uzun süredir aklımdaydı ama Doğu Karadeniz'li arkadaşlarım Türk dolu, Türkiye'den bir farkı yok, çok kötü bir yer dediği için gitme düşüncesinden hep soğuyordum. En son "Gürcistan'a gitsem mi?" diye düşünürken, bir araştırayım, bakalım nasıl bir yermiş dedim. Araştırdım; Binaları, meydanları, doğası, kiliseleri, ucuzluğu vb. gidip gezilir dedim. Çok yakın bir arkadaşıma Gürcistan'a gitme fikrimi açtım. O da "Benim de kafama yattı. Hadi birlikte gidelim" dedi. Böylece Gürcistan'a gitmek için plan yapmaya başladım. Hoş o gelmese bile tek başıma gitmeyi gideceğim.

Yaptığım planlardan bahsetmeden önce sizlere Gürcistan'a gitmeye karar vermemin nedenlerini anlatmak istiyorum. Bu yaşıma kadar maddi durumum ve en önemlisi de ailem yüzünden tatile çıkıp gezemedim. Bu yüzden boş vaktimin bulunduğu bu zamanları tatile çıkarak değerlendirmeye karar verdim. Bu yıl gezemezsem belki de çalışmaya başlayacağım ve hiç bir zaman gezemeyeceğim. Gezmek için Gürcistan'ı seçmemin nedenleri;

1. Yurtdışına gitmenin yıllardır hayalini kuruyordum.

2. Pasaport veya vizeye gerek olmadan kimlik ile girilebiliyor.

3. Ucuz bir ülke. Araştırmalarıma göre, elit takılmazsan Türkiye'de hiç bir tanıdığının olmadığı ve ilk kez gittiğin bir şehirde harcayacağın para kadar harcaman oluyor. Hatta daha az bile olabilir.

4. Uçağa gerek yok. Otobüs ile bulunduğum şehirden çok ucuza (70 TL) Tiflis veya Batum'a gitmek mümkün.

5. Hristiyan bir ülke. Eski sovyet ülkelerinden. Bir tarafı Doğu Karadeniz'de olsa da çoğu Kafkaslar'da. Yani Türkiye ile farklılıkları çok.

İnternette gidip gelenlerin yazdığı bir sürü şey okudum. Yarısı öyle ahım şahım bir yer değil ama kesinlikle gidilmeli, pişman olmazsınız diyor. Diğer yarısı çok kötü, herkes sizi dolandırmaya / kazıklamaya çalışıyor, oralarda yaşanmaz, görülecek bir yeri yok filan diyor. Pişman olmazsınız diyenler pişman olursunuz diyenlerden biraz daha fazla. Sonradan öğrendim ki bu gidip pişman olan ve gidilmemesini önerenler, Gürcistan'da gece hayatı, kumar, fuhuş, alışveriş gibi şeylere odaklanmışlar. Tarihi, doğal, turistik yerleri gezelim düşünceleri ya olmamış ya da arka plana itilmiş. Gece hayatı, kumar, fuhuş, alışveriş v.b.'ye para mı dayanır? Ayrıca kumar hariç hepsini Türkiye'de de üç aşağı beş yukarı aynı fiyata legal olarak yapabilirsin. Bunlar için Gürcistan'a neden gittiniz ki? Ben ne gece hayatına, ne fuhuşa, ne de kumara bulaşmayı planlamıyorum. Ana misyonum mümkün olan en az parayı harcayarak Gürcistan'ı gezmek.

Daha hala arkadaşımla plan yapma aşamasındayız. 3 Gece konaklamayı planlıyoruz. 3 Veya 4 gün de gezeceğiz. İlk önce direk Tiflis'e gideceğiz. Sonra Batum'a geçeceğiz. Oradan da Türkiye. Ben Tiflis yerine Yukarı Svaniti bölgesini önerdim arkadaşa ama o Tiflis'e daha sıcak baktı. Şu sıralar bu şehirlerde gezilecek, görülecek yerlerin listelerini çıkartıyorum. Önümdeki tek engel ise kimliğimin olmaması. Devletimizin kimlik kartı basmakla görevli kurumu yaz yaklaşmadan kimliğimi basıp bana gönderirse en ufak ayrıntıya kadar planımı yapıp yola çıkacağım. Yaza kadar on milyonların yüceliğiyle övündüğü devletimizin, benim küçücük kimliğimi basamaya gücü yetmezse bu geziyi sonbahara kadar rafa kaldırmak zorunda kalabilirim. Çünkü Batum yazın daha pahalı oluyormuş.

2 Mart 2017 Perşembe

Dünyanın Merkezi Çorum

Dünyanın merkezi Çorum'muş. Yok heri, daha neler. Belediye başkanı ve şehrin önde gelenleri, kodomanları vb.  "Dünya'nın merkezi Çorum" diyerek Çorum'un tanıtımını, reklamını yaptıklarını düşünüyor. Ama Çorum'un itibarını daha da düşürüyorlar. Zaten öncesinde de nedensiz yere düşük bir itibara sahipti. Çorumluyum diyince gülmeye başlıyor bazıları. Salak mısınız, mal mısınız? "Senin yaptığını Çorumlu yapmaz" dedikten sonra gülmeye başlayanlar da var. "Selamun aleyküm Bilal Emmi" diyenler yine biraz daha mantıklı yaklaşanlar. Bir de "Alevi misin sen? Sizin orada çok alevi var." filan diyerek mezhep çatışmasına bağlayanlar var. En nefret ettiklerim de "Çorum'un hangi köyündensin?" diye soranlar. Adamın veya kadının ömründe Çorum'a yolu bir kere ya düşmüş, ya düşmemiş; Benim köyümün neresi olduğunu merak ediyor. Söylediğimde akraba çıkacağız sanki. Ben bile Çorumlu olmayan aynı zamanda uzun süre muhabbetimiz olmamış birine köyünü sormuyorum. Durum böyleyken yine dalga konusu olabilecek bir şey ortaya çıktı.


Dünyanın merkezi çekirdeğidir. Bunu bile akıl edemiyor musunuz? Şimdi bazı cahiller Çorum dünyanın şu merkeziymiş, bu merkeziymiş filan diyecek. Bilader sen enerjini, bana saçma sapan adamlardan duyduğun saçma sapan düşüncelerini kanıtlamaya uğraşacağına Google'da biraz araştırma yapmak için harca. "Dünyanın merkezi Çorum" saçmalığı nasıl ortaya çıkmış öğren. Bir deli kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış durumu var ortada. Adamın teki Google haritalarda Çorum'u dünyanın merkezi olarak işaretliyor. Sonra bu olay internette yayılınca da nedir, ne değildir araştırmadan bir çok cahil Çorumlu konuya sazan gibi atlıyor. Üstelik Saat Kule'sinin dibinde ve AHL parkın girişinde de "Dünyanın merkezi Çorum" yazısı var. Bu yazılar dünyanın her tarafındaki fotoğraf çektirilmek için dizayn edilmiş büyük platform tarzı yazılardan. Yav sizin amacınız ne? Çorumu tanıtmak için kaş yapalım derken göz çıkarıyorsunuz. Elalemin diline sakız olsun diye Çorum ile dalga geçmeleri için bir tane daha dalga geçme konusu vermenin manası ne? Ben bunları söyleyince yakınımdakilere; olsun kimse farkında değil diyip geçiştiriyorlar. Olmasın! Ben bu saçmalığa sessiz kalamam. ÇORUM DÜNYANIN MERKEZİ DEĞİLDİR.

3 Şubat 2017 Cuma

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile İlgili Planlarım

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim?'i önceden okumuş olan kişiler 1. bölümü tekrardan okuyabilir. Çünkü 1. bölümü düzenleyerek yeniden yükledim. Sadece Manga-Tr'ye ve indirmek isteyenler için MediaFire'a yükledim gerçi. Bu sayede birinci bölüm diğer 3 bölüm ile aynı kalınlıkta ve netlikte oldu. Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile ilgili planladığım ilk şey buydu. Başarıyla hayata geçirdim de.

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile 2017 yılında uğraşmak gibi bir niyetim yoktu. Sonuçta bitmiş bir seri. Okuyan ve yorum bırakanlara teşekkür ederim ama çok fazla bir ilgi de görmedi. Bu yüzden devam ettirme gibi bir niyetim yoktu. Ama final bölümünün altına "Shinka Wakai" nickli bir arkadaş şöyle bir yorum bıraktı:
"Tatlı demese iyiydi :D Şimdi kız tatlıcıya gidip "Bu tatlılardan hangisi kerhane?", "Hiç kerhane kaldı mı?" veya "Bir tane kerhane alabilir miyim?" gibi sorular sorduğunu düşündüm de... Çıldırıyorum... :D :D :D Emeği geçenlere çok teşekkürler."
Bu yorum sayesinde webtoona bir kaç bölüm daha çizme isteği uyandı bende. Bu yorumu atan arkadaşa senaryoyu birlikte yazmayı teklif ettim. Bu teklifi reddetti ama yorumundaki fikirleri kullanmama izin verdi. Bende karşılık olarak bölümlerin sonunda ona teşekkür edeceğim.

Peki tahmini olarak ne zamana bölümler çıkmaya başlayacak? Bu sorunun cevabını başlamadan veremem. Ama hızlı şekilde ilerleyebileceğimi sanmıyorum. Son 1 aydır çok yoğundum. Bu yoğunluğum şubat ayında hafifleyecek. Ben de bunu değerlendirip yavaştan yavaştan senaryoyu yazmadan önceki hazırlıkları yapmakla başlayacağım. Mesela nasıl bir hikayeyi işleyeceğime karar verip aşama aşama planlayacağım bunu. Yoksa şu an da devam ettirmek için hiç bir emek harcamadım daha. Kaç bölüm daha yapacağım? Onu bile kestiremiyorum.

Lakin webtoona son noktayı koyduğum için devamını getirmekten vaz da geçebilirim. Mesela bir Ocak ayındaki gibi durmadan seyahat etmem, sınavlara, iş görüşmelerine vb girmem gerekirse bu iş Şubat ayında da yatar.

Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? ile ilgili ileri de bir gelişme olursa sizlerle paylaşacağım. Bu yazıyı okuduğunuz için teşekkürler.

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Sihirli Lamba 4. Bölüm Hikayesi

Geldik son bölümün hikayesine. Bu bölümü yazmam da çizmem de çok uzun sürdü. Ve bir sürü sıkıntı ile yüzleştim. Bir hikaye, çizgi roman vb. 'ye bir başlamak bir de bitirmek çok zordur. Ben de Sihirli Lamba'ya güzel bir son bulabilmek için baya bir düşündüm. Çizmeye baladığım zaman, hatta ilk bölümü Wolftoon'da yayınladığım zaman nasıl bitireceğim daha kafamda bile şekillenmemişti. Ama 1 ay gibi uzun bir zaman da bu işin üstesinden gelerek nasıl bir şey yazacağımı tam olarak belirledim.

Çizimde insan anatomisine tam olarak vakıf olamamamın bir sonucu olarak bir çok taslak ve 
çizimden sonra şimdiki çizimi oluşturabildim. Defalarca başarısız olamama rağmen vaz geçmeden çabalamaya devam etmem sayesinde çizimim yeteneğimin biraz daha geliştiğini hissediyorum.

Sonunda bir şekilde Sihirli Lamba'nın sonuna geldik. Okuya veya okuyacak olan her kese teşekkür ederim.

Bundan sonra yapacaklarım arasında kafamdaki ilk şey Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? isimli webtoon'umu  renklendirmek, gerekli düzenlemeleri ve düzeltmeleri yaparak yayına hazır hale getirmek. Ama bunu bu hafta pazar gününe kadar bitirmemin imkansız olduğunu düşündüğüm için webtoon'la uğraşırken bir yandan da bir karikatür çizerek haftayı boş geçirmemeye çalışacağım.

Haydi kalın sağlıcakla...

1 Temmuz 2016 Cuma

Haftalık #4

Cumartesi günü ikindi vakti yanıma babamı alıp gezmeye çıktım. Amacım Yumurtalık'ta geçirdiğim bu günlerin hatırına bir kaç fotoğraf çekinmekti. Evden çıkıp limana doğru yol aldık. Plajın hemen yanında denizdeki kale manzaralı I ♡ Ayas  yazısını gözüme kestirmiştim. Tam da benim gibi hatıra amaçlı fotoğraf çektirmek isteyenler için yapılmış bir platformdu. Ama güneş yüzünden orada fotoğraf çekemedim. Kara kalesinin kenarında yine denizdeki kale manzaralı ve fazla güneş vurmayan yerlerde tek başıma ve babamla birlikte fotoğraflar çekitim. Sonra limanda ve Kaymakamlığın arkasındaki kayalıklarda bir kaç tane daha fotoğraf çekindim. Çektiğim selfieler ile yetinmek gibi bir düşüncem yoktu. Bu yüzden fotoğrafları babama çektirmeye karar  verdim ama o da bir çok defa ikâz etmeme rağmen hep kendi parmağıyla objektifi biraz veya tamamen kapatmış. Yani kendi parmağını çekmiş. En son kaktüslü bir duvarda fotoğrafımı çektirdim babama. Fotoğraf komple babamın parmağıydı. Babama ve güneşe sinirlenip eve geri dönmeye karar verdim bende.    

Cumartesi akşamı annemden beklenmeyecek bir şekilde 'Çorum'da denizi filan göremeyiz, gidene kadar her akşam denize gidelim' dedi. Böylece cumartesi ve pazar akşamları yarım saatliğine denize girdik.  Tabii biz yüzmeyi bilmediğimizden kaplıcaya girer gibi denize girip girip çıkıyorduk.

Pazartesi günüm boş geçti. Salı günü akşamı ise Çorum'a gittik. Çarşamba sabahı evimdeydim. Akşama kadar yatmayı planlıyordum. Ama yeğenlerim öğle vakti uyandırdı. Ve Akşama kadar onlarla oynayarak günü bitirdim.

Bu haftalıktan da bu kadar. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere...

25 Haziran 2016 Cumartesi

Haftalık #3

Çarşamba günü sabah canım sıkıldığı için çeviri işine tekrar el atmaya karar verdim. Bir yıla yakın zamandır çevirisi durmuş olan Noblesse S isimli webnovelın devamını çevirmeye başladım. Şu an bölümün %2'lik bir kısmını çevirdim. Önceden de %10'unu çevirmiştim. Yani şu an birinci bölümün %12'si çevrildi. Daha önceden Noblesse S'i neden çevirmediğimi Only Webtoon'da yazmıştım. Çevirmesi çok zor ve vakit alan bir novel. O yüzden böyle yaz mevsiminin vaktimin bol olduğu bu gibi zamanlarda çevirebiliyorum.

Yine çarşamba günü akşam eniştem ve babam ile sahile denize girmek için gittik. İlk başta su soğuk gelmişti ama sonradan alıştım. Yüzmeyi bilmememe rağmen denize girip çıkmam baya iyi oldu. Yumurtalık'ta hava çok sıcak zaten bir de benim bu zamana kadar Karadeniz'de yaşadığımı da hesaba katarsak burası bana cehennem gibi sıcak geliyordu.

Perşembe gününü çok boş geçirdim. Buraya yazmaya değer hiç bir şey yapmadım.

Cuma günü öğle vakti camiden çıktıktan sonra babam ile limanı gezmeye gittik.    Limanda taşıt olarak sadece sandallar vardı. Deniz kenarında yaşamayan biri olarak denizle ilgili her şey ilgimi çekiyor. Çoğu kişi için kıyıya yakın yerlerdeki küçük balık sürülerine ve güneşlenen yengeçlere bakmak zaman kaybıdır her halde. Balık ve yengeçler haricinde dikkatimi çeken bir şey de olmadı zaten.

Yine cuma günü perşembe günü bir şey yapmamamın acısını çıkarırcasına light novel okumaya yüklendim. Buraya gelirken otobüste başladığım Sword Art Online'ın ilk cildini bitirdim. Yarın Coiling Dragon'u okumaya devam etmeyi planlıyorum. Ayrıca son zamanlarda Jules Verne'nin Aya Seyahat kitabını da okuyorum. Bir gazetenin bedava verdiği  150-160 sayfalık bir cep kitabı. Büyük ablamdan aldım. O da light novellara benziyor. Her gün ortalama 10 sayfasını okuyorum. Şu sıralar ailenin gündeminde ne zaman memleketimize döneceğimiz var. Annem ile babam kendileri için bir    tarih kararlaştırdılar. Ama beni bir kaç gün hatta hafta daha burada bırakmayı planlıyorlar. Ben ise annemgille Çorum'a dönmek istiyorum. Çünkü Adana çok sıcak.

Bu haftalık da bu kadar. (Gerçi haftada bir değil 4 günde 1 yazıyorum.)

24 Haziran 2016 Cuma

Haftalık #2

Cumartesi günü liseden arkadaşımla iftarı dışarda yapmak üzere buluştuk. Bedava olduğu için iftar çadırında iftarı açmayı düşünüyorduk. Ama Suriyelilerin kalabalıklığından ve ezana 10 dakika kalmasına rağmen kapıları hâlâ açmadıkları için vaz geçtik. Onun yerine Burger King'de 10 liralık bir menü ile iftarımızı açtık. İftar çadırında da Burger King'de de bu zamana kadar bir şey yememiştim şimdiye kadar.

Pazar günü babamla birlikte Adana'ya doğru yola çıktık. Bilette kalkış saati 21:30 yazıyordu. Otogara gittiğimizde otobüs Trabzon'dan geldiği için gecikecek  22:00'da Çorum'da olur dediler. Ama 22:30'a gelirken otobüs otogara girdi. Öncesinde de servis için 20:30'da servis durağında olun dediler. Kısaca 2 saatten fazla otobüs bekledik. Firmanın adı Yeniadana'ydı.

Pazartesi sabahı Ceyhan'da otobüsten indik. Eniştem bizi Ceyhan'da arabayla karşılayıp Yumurtalık'a götürdü. O gün yeni doğan yeğenimi sevmek ve yol yorgunluğu ile yatmaktan başka bir şey yapmadım.

Salı günü ikindi ezanıyla Yumurtalık'ı gezmeye gittik. Güney ve batı doğrultusunda ilerledik. Liman, kale, kule gibi bir sürü tarihi yıkıntı ile karşılaştık. Her tarafından tarihi eser fışkıran ve sahili olan bir turizm kasabası. Ama tarihi eserlerin içine sıçmışlardı. Mecaz anlamla kullanmadım o fiili resmen içine sıçmışlardı. Hani hep Yunanistan ile Türkiye'deki yerleri kıyaslayıp bizimki daha güzel ama biz Türk veya müslüman olduğumuz için Yunanistan'daki yer daha çok turist çekiyor derler. Ama gerçekte Yunanistan'ın daha çok tercih edilmesinin nedeni tarihi eserlerin içine sıçmamaları veya duvarlarını boyamamaları.

Bu haftalık yazacak çok şey bulduğum   için 4 günlük oldu. Çarşamba günü de  eniştem ile denize girmeyi düşünüyorum. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...

23 Haziran 2016 Perşembe

Orta Karadeniz'in İncisi Çorum

Hititlerin ve leblebinin şehri, Çorum Karadeniz ile İç Anadolu'nun kesiştiği bir konumda bulunan merkez nüfusu 240.000 civarı olan orta büyüklükte bi kentimizdir. Kuzeydeki Osmancık ve Kargı haricinde karadeniz iklimi fazla hissedilmez.

Hititlerin başkenti Hattuşaş ve diğer bir önemli kenti Alaca Höyük Çorum ili sınırları içerisinde bulunmaktadır. Her ne kadar fazla turist çekemese de iki antik şehir de görülmeye değerdir. Bunun bir göstergesi olarak Hattuşaş UNESCO dünya tarih miraslarına eklenmiş Türkiye'deki 9 tarihi mekandan biridir. İki antik şehrin yakınında da müze mevcuttur.


Şüphesiz ki Çorum şehri en güzel zamanlarını Hititler zamanında yaşadı. Sonrasında ise uzun süre unutuldu. Çorum şehir merkezine ilk olarak ne zaman yerleştiği bilinmese de ilk olarak Roma döneminde şehir statüsü kazandı. Ama her 30, 40 yılda olan büyük depremlerin büyük can ve mal kaybına yol açması ve şehir merkezinde su sorunu olması nedeniyle bir türlü gelişemedi. Ta ki Ankara başkent olana kadar. Ankara ile Samsun arasında bulunan Çorum, Ankara başkent olduktan sonra konumu nedeniyle önem kazandı.

Cumhuriyet kurulduğunda Anadolunun orta büyüklükte bir kasabası olan Çorum, İskilip'in yarısı kadar nüfusu olmasına rağmen vilayet yapıldı. 1950'den sonra şehirde birbiri ardına fabrikalar açılmaya başlandı. İlk açılan fabrikalar tuğla - kiremit, un tarzı şeyler üreten hafif sanayi kolları ve çimento fabrikasıydı. Çorum yıllar geçtikçe artan tuğla ve kiremit fabrikalarıyla şu anda Türkiye'nin en büyük üreticisi konumundadır. Yumurta ve makine sektörlerinde de iddalı olan Çorum'da sanayi gün geçtikçe şehre paralel şekilde gelişmektedir. 

Çorum'un bir diğer özelliği de özellikle Osmancık ve Kargı'da yetişen pirinçtir. Kızıl Ormanın suyuyla sulanan çeltik tarlalarını Türkiye'nin en ünlü ve lezzetli princi yetişir.

Köyden kente göç dalgası 2000'ler de yerini küçük kasaba ve şehirlerden büyük şehirlere değiştirdiğinde komşuları bundan zararlı çıkarken Çorum sanayisi ve konumu sayesinde nüfusunu bir buçuğa Katlamalı başardı.

Ayrıca Çorum şehir planı, ucuzluğu, sıcak kanlı insanlarıyla Türkiye'nin en yaşanabilir şehirlerinin arasındadır. Bunun en büyük kanıtı Çorum'dan başka şehre tayin olmak istemeyen ve emekli olduktan sonra bile Şehri terk etmeyen memurlardır.


Çorum ne yazıkki yurt genelinde çok kötü bir izlenimle anılıyor. Halbuki şehir olarak çok güzel bir şehirdir. Bir sürü parkı, geniş yolları, düzenli yapılaşması, trafiğin neredeyse hiç olmaması ile en azından Orta Karadeniz'in incisi ünvanını hak eden bir şehir Çorum. İnsanı ise sanılanın aksine göbel,  heri gibi bir kaç Çoruma özgü kelimeyi saymazsak garip bir Lehçe kullanmaz. Hatta Türkiye geneline göre daha iyi bir Türkçeyle konuşurlar.

22 Haziran 2016 Çarşamba

Fullmetal Alchemist (Çelik Simyacı) 1. Cilt

Fullmetal Alchemist’in mangası Akılçelen Kitaplar tarafından Çelik Simyacı ismi ile basılıyor. Bu yazıda sizlere Çelik Simyacı’nın ilk cildini inceleyeceğim. Bunu yaparken ciltte gerçekleşen olaylardan çok satın almak isteyenlere bit rehber şeklinde bir yazı hazırlayacağım.
Türkçe olarak ilk baskıyı 2013 yılında yapmış. Birinci cilt ilk 4 bölümden, ek bölüm isimli 2 sayfalık bir 4-koma’dan ve sonraki cildi tanıtan bir kaç sayfadan oluşuyor. Hepsi toplamda 186 sayfa. İlk 2 bölüm Elric kardeşlerin Lior’da sahtekar papazın foyasını ortaya çıkarmasını anlatıyor. 3. Bölümde Elric kardeşler sınırdaki kömür madeni kasabasının halkını, halka zulmeden teğmenden kurtarıyorlar. 4. Bölümde ise Doğu şehrine giden trende bir generali kendisini rehin alan teröristlerden kurtarıyorlar. Şu anlık olaylar durmadan gezen ve zor durumdaki halka karşılıksız yardım eden ana karakterlere sahip amaçsız shonen macera mangalarındaki gibi gelişiyor. Bu sayede Fullmetal Alchemist evrenine güzel bir giriş yapıyoruz.
Manganın çevirisi çok fazla ‘ya’ ve ‘ha’ geçmesini saymazsak gayet başarılı. Fiyat olarak ortalama  bir mangadan biraz pahalı.
Bana göre kesinlikle okunması gereken ve imkanınız varsa ciltlerini satın alarak arşivlemeniz gereken bir manga.

21 Haziran 2016 Salı

Haftalık #1

Wi-fi’ye erişememem, çok yoğun olmam, durmadan bir oraya bir buraya seyahat etmem gibi nedenler böyle saçma bir uygulama ile sizlerin karşınıza çıkmama vesile oldu. ‘Haftalık ne ola ki?’ sorusunu soruyorsanız eğer: Günlüğün haftalık versiyonu. Bir hafta boyunca başımdan geçen olayları ana hatlarıyla sizlerle paylaşacağım. Bu sayede her gün yeni bir yayın vizyonunu daha kolay gerçekleştirebileceğim.
Karabük’teki son haftamda arkadaşlarımın da etkisiyle çok fazla para harcamaya başlamıştım. Bu yüzden kaçarcasına memleketime döndüm. Evden çıktığımız için bütün eşyalarımı iki valize sıkıştırdım. 2 Valiz toplamda benim ağırlığımın bir buçuk iki katı gelirdi herhalde. Bu yüzden zor geçen bir yolculukla Çorum’a vardım.
Çarşamba günü akşamı Çorum’daydım. O günüm uyuklamak ve uymakla geçti. Perşembe günü çamaşırlarımı makineye attım, bahçeden erik topladım ve giysi olmayan eşyalarımı yerleştirmekle uğraştım. O gün yaptığım en iyi şey erik toplamamdı. 13 Yıl önce boş bir alanda bulduğum çimlenmiş bir erik çiğidini alıp bana ayrılmış 2 metre karelik alana dikmiştim. Meyvesini yemek bu güne nadipmiş.
Cuma günü fark ettimki Yobit beni imza kampanyasından atmış. Böyle birşey olacağını sezmiştim aslında. Çünkü durmadan şans oyunları bölümünde kullanıcı adı yaz bonus kazan tarzı konulara yazmaya başlamıştım. Bunun üzerine bir süre Bitcoin Talk hesaplarımla sadece potansiyel activity kasmaya karar verdim. Ayrıca cuma günü babamla çarşıya gidip pazar gününe Adana’ya otobüs bileti aldık. Yani benim için yine yol görünüyor. Yine Cuma günü akşam çarşıda çocukluk arkadaşımla buluştum. İki çay içip Türkiye-İspanya maçını izledik.
İnşallah önümüzdeki haftalarda şunu çizdim, şunu yazdım, şunu okudum tarzı haftalıklar yazabilirim. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...

20 Haziran 2016 Pazartesi

Sihirli Lamba 3. Bölümün Hikayesi

Sihirli Lamba'nın 3. bölümünü Wolftoon'dan okuyabilirsiniz.

Bu bölümde daha önce çizdiğim 2 bölümde gözüme çarpan hataları mümkün olduğunca düzeltmeye çalıştım. En düzgün çizdiğim bölüm buydu. Aynı zamanda en hızlı çizdiğim bölümde buydu. Bu yüzden bu bölüm hakkında konuşacak pek fazla bir şeyim yok. Bu kadar kısa bir yazı ile bitirmek istemediğimden Sihirli Lamba seri ile ilgili genel konular ve önümüzde el atmayı düşündüğüm projeler hakkında konuşmak istiyorum.

Sihirli Lamba kendimi geliştirmek amacıyla yaptığım bir çalışmaydı. Kendimi geliştirmekle kastettiğim şey; Son zamanlarda fazla bir şey çizmiyordum. Bir şekilde yeniden bir şeyler çizmeye başlamam lazımdı. Ve bunu fanart tarzı bir şeyle değil de okunacak bir şeyle yapmak istiyordum. Aceleyle başladım ve aceleyle bitirdim. Her zaman şunu yapacağım, şunu çizeceğim, şunu yazacağım tarzı düşünceler aklımdan geçmesine rağmen bir türlü bu düşünceleri uygulayamıyordum. Uygulamaya başlasam bile işin daha başında bırakıyordum. Bu yüzden başka kişilerin çizdiği şeyleri gördükçe "Elin oğlu benim gibi yapacağım demiyor yapıyor. O zaman bende fazla düşünmeden bir şeyler yapmaya başlamalıyım" düşüncesini benimsemeye başladım. Bu nedenle bir anda aklıma gelen bu fikri hemen uygulamaya karar verdim. Adını bile fazla düşünmedim. Sonuç olarak fazla düşünmeden giriştiğim bu işle Sihirli Lamba ortaya çıktı.

19 Haziran 2016 Pazar

Kendi Diktiğim Eriği 13 Sene Sonra Yeme Keyfi

Küçüklüğümde tarıma ilgi duyardım. Annemgile ısrar etmemle birşeyler dikme için bana küçük bir alan ayırdılar. Çorum'daki bazı apartmanlarda apartmanın bahçesininin bir bölümünü daire sayısınca bölmek gibi bir uygulama var. Her aile kendine ait olan yere bir şeyler ekip uğraşıyor. Annemle babam daha ben istemeden bize ait olan bahçeden 2 metrekarelik küçük bir alanı bana bıraktılar. Annemle babamdan hiç beklenmeyecek bir şekilde bana hiç karışmadılar. Kişilikleri gereği normalde şunu dik, bunu dikme tarzı şeylerle beni çileden çıkarırlardı. Allahtan bana karışmadılar da bu sayede şu an 5 kilodan fazla erik toplayabildim.

Tarıma ilgim sağda solda bulduğum çürümüş soğanları dikmemle başladı. Ardından apartmanın bahçesinde kimseye ait olmayan alanlarda biten marulları toprağıyla sökerek kendi bahçeme diktim. Atılan kurtlu fasulyeler, bulduğum nane çöpleri derken sebzelerle dolu bir bahçe yarattım. 

Tabii sadece sebzelerle yetinmeyi düşünmüyordum. Bahçede yere atılan meyve çekirdeklerinin çimlendiğini görünce hemen meyveleri de toprağıyla birlikte söküp bahçeme dikmeye başladım. Ama meyveler marullar kadar dayanıklı değildi. Belki de yüze yakın meyveyi bu şekilde bahçeme dikmişimdir. Ama sadece 5 veya 6 tanesi kurumadı. Babam 1 tane elma 1 tane de erik ağacı hariç diğerlerini söküp bahçenin diğer farklı taraflarına dikti. Çünkü 2 metrekarelik alanda iyi büyüyemiyorlardı. Ama bu ağaçların hepsi kurudu.

Hala bahçemde olan 2 ağaçtan elma ağacının meyvelerini geçtiğimiz yıl yeme fırsatım oldu. Ama bu yıl ağaçta hiç meyve görmedim. Soğuk vurmuştur herhalde. Erik ağacının eriklerini geçen sene mahallenin çocukları talan ettiği için yeme fırsatı bulamamıştım. Ama bu sene 5 kilodan fazla erik topladım bir ağaçtan. Çorum'da yaşayıp ağaçla ilgilenebilsem çok daha fazla verim alırdım herhalde.