8 Aralık 2017 Cuma

Başkentini Karıştırdığımız Ülkeler

Geçen hafta Ankara Adliyesi'nde mübaşirlik mülakatına girdim ve sorulan ilk soru; "Litvanya'nın başkenti neresidir?" oldu. Bizden sonraki giren gruba da Estonya'nın başkentini sormuşlar. Aklıma Türklerin bir çok ülkenin başkentlerini karıştırdığı geldi. Ve böyle bir yazı yazma gereği duydum.

AVRUPA

Portekiz
Portekiz'in başkenti Lizbon'dur. Futboldan dolayı Porto sanan çok kişi var.

İspanya
İspanya'nın başkenti Madrid'tir. Sayıları az da olsa yine futboldan dolayı Barselona sananlar var.

İsviçre
İsviçre'nin başkenti Bern'dir. Ama futboldan, fazla nüfusu olmadığından, fazla tanınmadığından veyahut aklımızda kalan İsviçre'de imzalanmış antlaşmalar nedeniyle bazı kişiler İsviçre'nin farklı şehirlerini başkent sanıyor. Mesela; Zürih, Cenevre, Basel, Lozan, Uşi vb.

İskoçya
İskoçya'nın başkenti Edinburgh'dur. Ama nüfusu çok daha fazla olduğu için bazı kişiler İskoçya'nın başkentini Glasgow sanmaktadır.

Kazakistan
Kazakistan'ın başkenti Astana'dır. 1998 yılına kadar başkent olması ve ülkenin en büyük şehri olması nedeniyle Almatı bazı kişiler tarafından hala Kazakistan'ın başkenti sanılmaktadır.

Türkiye
Biz karıştırmıyoruz ama yabancıların çoğu daha ön plana çıktığı için İstanbul'un Türkiye'nin başkenti olduğunu sanıyor.

ASYA

İsrail
İsrail'in başkenti Kudüs'tür. Bazı kişiler Şehrin tamamının İsrail sınırları içerisinde olmadığı için ve Tel Aviv, Hayfa şehirlerinin daha büyük olması nedeniyle İsrail'in başkentini karıştırıyorlar.

Suudi Arabistan
Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'tır. Bazı kişilerde Mekke ve Medine gibi çok bilinen kutsal yerlerin başkent olduğu algısı var.

Yemen
Yemen'in başkenti Sana'dır. Ama şu an bir iç savaşın içinde olan ülke de Aden'i Hadi Hükümeti başkent olarak kullanmaktadır. Ayrıca Aden Güney Yemen ve Kuzey Yemen birleşmeden önce Güney Yemen'in başkentiydi.

Birleşik Arap Emirlikleri
Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'dir. Çoğu kişi daha kalabalık ve bilinen bir şehir olan Dubai ile karıştırmaktadır. Dubai sadece Dubai Emirliği'nin başkentidir. 7 Emirlikten oluşan Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti ise Abu Dabi'dir.

Afganistan
Afganistan'ın başkenti Kabil'dir. Ama bazı kişiler tarihteki önemli bir imparatorluk olan Gazneliler ve önemli bir hükümdar olan Gazneli Mahmut nedeniyle Gazne ile karıştırmaktadır.

Pakistan
Pakistan'ın başkenti İslamabat'dır. İslamabat küçük bir şehir olduğu için Lahor, Faysalabat, Haydarabat, Karaçi gibi şehirlerin başkent olduğunu düşünenler olabilir.

Hindistan
Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'dir. Ama bazı kişiler Bombay yada yeni adıyla Mumbai'ın daha ön plana çıkması nedeniyle bu şehrin başkent olduğunu düşünüyorlar.

Myanmar / Burma / Birmanya
Myanmar'ın başkenti Naypyidaw'dır. Yangon'un daha büyük olması ve 2005 yılına kadar Burma'nın başkenti olması nedeniyle bazı kişiler Yangon'un hala başkent olduğunu düşünebilirler. Ben bile yakın bir tarihe kadar Myanmar'ın başkentinin hala Yangon olduğunu sanıyordum.

Vietnam
Vietnam'ın başkenti Hanoi'dir. Bazı kişiler ülkenin bir diğer büyük şehri Ho Chi Minh'in (İsmini Vietnam'ın kuran kişinin isminden alıyor) başkent olduğunu düşünebilir.

Çin Halk Cumhuriyeti
Çin Halk Cumhuriyeti'nin başkenti Pekin'dir. Bu şehrin ismi bazı Türkçe kaynaklarda Beijing olarak da geçer. Şanghay, Kanton (Guangzhou), Nankin, Hong Kong gibi diğer büyük şehirlerin Çin'in başkenti olduğu yanılgısına düşen kişiler olabiliyor.

Malezya
Malezya'nın iki başkenti vardır. Bunlar; Kuala Lumpur ve Putrajaya'dır. Aslında Malezya'nın başkentini karıştıran kişi neredeyse yoktur. Çünkü Malezya'nın en çok bilinen şehri Kuala Lumpur'dur. Ama Malezya'nın ikinci bir başkentinin olduğunu ben dahil neredeyse kimse bilmez.

OKYANUSYA

Avusturalya
Avusturalya'nın başkenti Canberra'dır. Bazı kişiler Avusturalya'nın en büyük iki kenti olan Sidney ve Melbourne'ün Avusturalya'nın başkenti olduğunu düşünüyorlar.

AFRİKA

Fas
Fas'ın başkenti Rabat'dır. Bazı kişiler ön plana çıkmış Marakeş, Kasablanka ve Fas gibi şehirlerinin başkent olduğunu düşüne bilirler. Atlas sıra dağlarındaki diğer iki ülkenin başkentlerinin isimlerinin ülkenin isimleriyle aynı olduğu düşünülürse Fas'ın başkentinin Fas olmaması oldukça kafa karıştırıcı bir durum oluyor.

Mali
Mali'nin başkenti Bamako'dur. Ama çoğu kişi Timbuktu ile karıştırıyor.

Fildişi Sahilleri
Fildişi Sahilleri'nin başkenti Yamoussoukro'dur. Ülkenin en büyük şehri ve eski başkent Abidjan'ı ben dahil çoğu kişi hala başkent sanmaktadır.

Nijerya
Nijerya'nın başkenti Abuja'dır. Ama Abuja oldukça küçük bir şehir olduğu için çoğu kişide Lagos gibi ülkenin büyük şehirlerinin başkent olduğu algısı oluşabiliyor.

Kamerun
Kamerun'un başkenti Yaounde'dir. Ama ülkenin en büyük şehri olan Douala'nın başkent sanılması oldukça olasıdır.

Ekvator Ginesi
Ekvator Ginesi'nin başkenti Malabo'dur. Ama nüfusu, ana karada yer alması ve merkezi konumu nedeniyle Bata'nın başkent olduğu algısının uluşması oldukça normaldir.

Kongo Cumhuriyeti
Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti Brazzaville'dir. Ama Brazzaville ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti Kinşasa arasında sadece Kongo Nehri vardır. Bu nedenle bu iki şehir birbirlerine en yakın başkentlerdir. İki ülkenin başkentinin yan yana olamayacağını düşünerek Pointe-Noire'nin Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti olduğunu düşünen kişiler olabilir.

Tanzanya
Tanzanya'nın başkenti Dodoma'dır. Ama Darüsselam ülkenin en tanınmış şehridir. Darüsselam Tanzanya'nın en büyük şehri olmanın yanında uzun süreler Tanzanya'ya başkentlik yapmıştır. Bu yüzden Darüsselam hala başkent sanılmaktadır. Zanzibar'da ülkenin önemli bir şehridir ve bu şehrinde başkent olduğunu düşünenler olabilir.

Mozambik
Mozambik'in başkenti Maputo'dur. Azımsanamayacak sayıdaki ülke ismini başkentlerinden aldığı için Mozambik kasabasının Mozambik'in başkenti olduğunu düşünen kişiler olabilir benim gibi.

Güney Afrika
Güney Afrika'nın üç başkenti vardır. Bunlar; Cape Town, Bloemfontein ve Pretoria'dır. Ama ülkenin en büyük şehri ve en tanınan şehirlerinden biri Johannesburg'dur. Bazı kişiler Johannesburg'un da bu başkentler arasında olduğunu düşünmesi kuvvetle muhtemeldir.

KUZEY AMERİKA

Kanada
Kanada'nın başkenti Ottawa'dır. Ama Ottawa çok küçük bir şehir olduğu için "Kanada'nın başkenti" denildiğinde Montreal, Toronto, Vancouver gibi büyük şehirler akla gelir.

Amerika Birleşik Devletleri
ABD'nin başkenti Washington'dur. Ama bazı kişiler New York, Los Angeles, Chicago, San Francisco gibi büyük ve çok duyulan şehirleri Amerikanın başkenti sanabilmektedir.

Belize
Belmopan Belize'nin başkentidir. Ama isminde "Belize" geçtiği için Belize City'yi Belize'nin başkenti sananlar olabilir.

GÜNEY AMERİKA

Brezilya
Brezilya Brezilya'nın başkentidir. Bir diğer ismi Brezil olan Brezilya şehri küçük bir şehir olduğundan ismi fazla duyulmaz. Bu yüzden neredeyse herkes Brezilya'nın başkentini Rio de Janeiro veya Sao Paulo sanar.

Şili
Şili'nin iki başkenti vardır. Bunlar; Santiago ve Valparaiso'dur. Aslında Şili'nin başkentini karıştıran kişi neredeyse yoktur. Çünkü Şili'nin en çok bilinen şehri Santiago'dur. Ama Şili'nin ikinci bir başkentinin olduğunu ben dahil neredeyse kimse bilmez.


NOT: Google Haritalar'ı açarak kendimin karıştırdığı, başkalarının karıştırdığını duyduğum/gçrdüğüm başkentleri ve karıştırılmaya müsait başkentleri belirleyip bu yazıda toparladım. Umarım işinize yarar.

3 Aralık 2017 Pazar

Batum Gezisi #1: Karar Verme

Yurtdışına çıkmayı, başka ülkeleri gezip görmeyi neredeyse herkes ister. Ama biz Türkler buna bir türlü cesaret edemeyiz. Bunun en büyük nedeni de kendi korkularımızı gizlemek için kendimize uydurduğumuz yalanlardır. Kendimden örnek vermek gerekirse:
-Param mı var da yurtdışına gezmeye gideceğim?
-Gürcistan zaten Türk kaynıyormuş. Ha gitmişsin ha gitmemişsin. Yurtdışına gidince şöyle Japonya, Kore, Çin gibi bir ülkeye gitmek lazım.
-Ben tanımadığım Türklerle bile konuşurken çekiniyorum. Yurtdışında nasıl hayatta kalacağım?

Biraz da arkadaşlarımdan örnek vereyim:
-Yurtdışına gezmeye gidecekmişiz. Duyunda sanır işten güçten sıkıldılar da Gürcistan'a gidecekler kafa dağıtmaya. İşsizken bizim neyimize yurtdışı?
-Seninle birlikte Gürcistan'a gitmeyi isterim ama çalışmaktan vakit bulamıyorumki.


Yetişkinler ve yetişkin olmayanların arasındaki en büyük fark nedir biliyor musunuz? Bence en büyük fark yetişkin olmayanların yani çocukların cesaret ve azminin çok yüksek olmasıdır. Biz yetişkinler ise korkağız. En ufak şeylerden bile korkuyoruz. En ufak bir sıkıntıda vaz geçiyoruz. Toplum tarafından dışlanmak istemediğimiz için aklımızdan geçenleri söyleyemiyoruz, olduğumuz kişi gibi davranmıyoruz. En azından ben böyle yapıyordum. Hikikomori, neet, otoko gibi yaşadığım 3 yılın ardından bu gidişe bir dur dedim. 2016 yılı yazında memleketim Çorum'a dönerken önemli bir karar aldım. Kendi ayaklarımın üstünde duracak, hayatımda köklü değişiklikler yapacaktım. Hala daha korkağım ama belirlediğim yolda ilk adımlarımı attım ve yavaş da olsa ilerliyorum.

Yapmam gereken şeyler arasına yurtdışına gitmeyi de koymuştum. Çünkü Türkiye'de yaşamaktan kurtulmak istiyordum. Ama daha Türkiye'nin dışına hiç çıkmamışken bu hayalimi gerçekleştirmek biraz absürt kaçıyordu. Ayrıca başka ülkelerde insanların nasıl yaşadığını tecrübe etmem gerekiyordu. Ayrıca benimle kimsenin gelmeye cesaret edemeyeceğini biliyordum. Yani tek başıma gidecektim. Tek başına evimden uzakta yurtdışında bir kaç gün kalmak bile benim için inanılmaz bir deneyim olacaktı.

Gürcistan'a gitmeye 2017 ylının şubat ayında karar verdim. Ama kimliğimi kayıp ettiklerinden dolayı Gürcistan planlarımı ertelemek zorunda kaldım. Hatta bununla ilgili bir yazı yazmıştım. Kimliğimi 3 ay sonra aldığım da ise başka sorunlar çıktığı için ertelemek zorunda kaldım. Bu sırada Gürcistan başta olmak üzere sırt çantaları ile seyahat eden benim gibi tutumlu gezginlerin blog yazılarını okudum bol bol. Bu sayede Gürcistan'a gidince yapacaklarım veya yapabileceklerim hakkında fikir sahibi oldum. Eylül ayında ise bir karar aldım: Kasım ayında ne olursa olsun Gürcistan'a gidecektim.

Yazının ikinci kısmı: "Neden Batum?"da görüşmek üzere...

28 Kasım 2017 Salı

Bok Böceği Karikatürü


İtin duası kabul olsa gökten kemik yağardı derler. İtin duası kabul olmaz. Ama bok böceğinin duasının kabul olma olasılığı çok yüksek. O yüzden her an kafanızın üzerine dikkat ederek yürüyün! :)

Bu da taratıp çizgilerin renklerini koyulttuktan sonraki hali:
Kuyruğu çok kötü olmuş :(

6 Kasım 2017 Pazartesi

Geçmişimden Bir Hikaye: Küçük Botanik Bahçem

Henüz on yaşlarında filandım. Apartmanın etrafındaki toprakların bir kısmı apartmandaki daire sayısına bölünerek apartman sakinlerine bölüştürülmüştü. Ben de annemden ve babamdan bize düşün kısımdan küçük bir parçayı sadece kendi özel kullanımım için istedim. Şaşılacak bir şekilde bana istediğim toprağı verdiler. Ben ne istersem isteyeyim hep karşı çıkarlar izin vermezdi annem.

Ne tohumum ne de fidanım vardı. Apartmanın çevresinde veya yakınlardaki boş arazilerde kendiliğinden bitmiş bitkileri toplayarak bu 2 metrekareden az toprağı adete minyatür bir botanik baheçesine dönüştürdüm. İlk olarak marul ektiğimi hatırlıyorum. Marul ot gibi doğada kendiliğinden biten bir bitki değil. Muhtemelen önceden biri bizim apartmanın bahçesine veya yan apartmanın bahçesine dikmişti. Tohumlarını da rüzgar benim bulabileceğim bir yere taşımış olmalı. Ben de bu marulları kökleriyle sökerek kendi bahçeme diktim. Kaç tane olduğunu hatırlamıyorum. Ama fazla değildi. Sadece bir kaç taneydi.

İkinci diktiğim bitki karabaklaydı. Onu da başka bir yerde kendiliğinden bitmiş olarak bulup kendi bahçeme taşıdım. Uzun süre çilek olduğunu sanıp ne hayaller kurmuştum... Ama büyüdükçe çilek değil karabakla olduğu anlaşıldı. Çimlendikten kısa süre sonrasında yaprakları çileğe acayip benziyordu.

Bahçenin toprağı tarıma müsait bir toprak değildi. Kireçli bir toprağı vardı. Biraz eşeleyince hemen kremsi pembemsi ve beyaz kireç taşlarıyla karşılaşıyordum. Soğan, marul benzeri bitkiler yetişiyordu bu toprakta ama yetişen hiç bir bitkiden tam anlamıyla verim alınamıyordu. Ve ekilen çoğu tohum toprak yüzünden çimlenmiyordu bile. Bu toprağı tarıma uygun hale getirmek için doğal gübre kullandım. Bahçe ile ilk ilgilenmeye başladığım zamanlar daha kene çıkmamıştı. Çorum'un çevresinde yoğun olarak koyun ve inek otlatılıyordu. Bu da gübre halk dilinde kemireye oldukça yakın olduğum anlamına geliyor. Bazı arkadaşlarım gördüğünde alay ediyordu hayvan boku topluyor diye. Ama ben bu şekilde toprağın verimi önemli ölçüde artırdım. Ama kene ve kırım-kongo kanamalı ateşli hastalığı çıkınca Çorum ve çevresinde hayvan otlatmak yasaklandı. Bu yüzden gübre bulamadım. Bitkisel gübre kullanmayı denedim. Bitkisel gübre olarak kullanılabilecek bir tek yonca bitkisini buldum. Ben de onu kullandım. Yapraklarını elimle küçük parçalara arıyarak toprağın altına gömdüm. Ama neredeyse hiç bir etki gözlemleyemedim.

Sonrasında ne ektiğimin sırasını tam hatırlamıyorum. Ama ektiğim şeyleri çok net hatırlıyorum. Tabii ektiğim her şey toprakta kendiliğinden bitmiş şeyler değildi. Evden götürüp diktiğim şeylerde vardı. Mesela annemin ayıkladığı yaş nanelerin saplarını götürüp dikmiştim. Ne için aldığımızı hatırlamıyorum ama bir kere soya fasülyesi almıştık. Ben de 10 tane soya fasülyesini bahçeme diktim. 5 Tanesi bitti. Verdikleri meyve yani soya fasülyeleri o kadar küçüktüki sonraki sene ektiğimde çimlenmedi. Arkadaşımgilin bahçesinden bir tane çilek alıp dikmiştim. Sonrasında o çilek o kadar çok sürgün verdiki ayrık otu gibi bütün bahçeyi kapladı. Hatta babamgil bazılarını alıp başka bir yere dikmişler ve geri kalanları yolmuşlar. Yine de gözden kaçırdıkları bir kaç tane çilek hala sürgünleriyle yayılmaya devam ediyor. Bir kere annem bezelye ayıklarken çimlenmiş bezelyeler çıktı. Görünce hemen aldım ve bahçeye diktim. Bu bezelyeler sadece bir karış kadar uzadı. Sadece bir bezelye meyve verdi. Onu da tohum olarak kullandım. Sonraki yıl bezelyeler meyve vermedi.

Bahçemdeki bitkilerden benim için en önemli olanlar meyve ağaçlarıydı. Bunları da fidandan dikmedim. Meyveleri yiyip çekirdeklerini dışarıya atıyoruz ya işte o çekirdeklerden bazıları çimleniyor. Ben de her bahar bu çimlenen meyve çekirdeklerinin peşine düştüm. Bulduğum çimlenmiş çekirdekleri kökleri ile ve toprağı ile birlikte alıp kendi bahçeme diktim. Bazılarının boyları bir iki santim bazılarının boyları ise 10 - 15 santimetreydi. Yetiştirdiğim meyveler; Elma, erik ve ayva. Bir çok farklı meyve bulup ektim ama kurudular hep. Bu meyvelerden bir tane elma ve bir tane de erik var şu an. Yıllar boyunca hiç bir ilgi göstermememe rağmen hala her sene meyvelerinden istifade ediyorum. Diğer meyveleri babam söküp başka bir yere dikmiş ama hepsi de kurumuş. (O zaman Çorum'da değildim.)

Bu anlattıklarım dışında; yer elması, maydanoz, tere, sarımsak, kavun, karpuz, kasımpatı (çiçek), yulaf (tahıl), soğan, fasülye'de yetiştirdim. Hepsini aynı anda yetiştirmedim. Ama en çok çeşit olduğu zamanlar gözlerimin önüne geliyor: Çok güzeldi ve ilgilenmesi çok eğlenceliydi. Onlarca farklı bitkinin büyümesine tanıklık etmek muhteşemdi. Bu yüzden çocukluğuma dair unutamayacağım şeylerin başında bu küçük bahçe geliyor. Ve şu an bana tarım ile ilgilenmek o kadar uzak geliyor ki... Muhtemelen içimden, ruhumdan bir şeyleri kaybettim. Sanırım biraz farkındayım: Şu an eskisine göre daha az azimliyim, daha az cesaretliyim ve daha az çalışkanım. Ama o çocukkenki gibi o umutlu, cesaretli, azimli, çalışkan kişi tekrar olabilmemin yolu ne bilmiyorum.

Belki bir gün bu yazıya bahçenin şimdiki halini çekip eklerim.

4 Kasım 2017 Cumartesi

Web Tasarımı ve Kodlama Bölümü

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi, örgün öğretimde üniversite okuyan öğrencilere ve üniversite mezunlarına İkinci Üniversite isminde çok güzel bir olanak sunuyor. Ben de bu fırsatı daha fazla kaçırmayıp Web Tasarımı ve Kodlama bölümüne kayıt oldum bu sene.

Bu bölümün adı çoğu kişiyi cezbediyor. Nasıl cezbetmesin ki? Bölümün isminde kodlama var bir kere. Biraz araştırdığında ise bilgisayar mühendisliği ve yazılım mühendisliğine dikey geçiş imkanının olduğunu öğrenip daha da gaza geliyorlar. Ama sonra derslere bir bakıyorlarki derslerin neredeyse hepsi bekledikleri gibi değil. İşin sadece felsefesi öğretiliyor.

Ben zaten bu işlerle ilgileniyorum, elimin altında diploma olsu diye düşünenler var. Şahsen ben bu işlerle çok fazla ilgilenmiyorum. Ama konuya fransız da değilim. Kendimi bu iki sene boyıunca yetiştirmeyi planlıyorum.

Dikey Geçiş Sınavı ile Bilgisayar veya Yazılım Mühendisliği'ne geçmek iseyenler var. Dikey Geçiş Sınavı'ndan Bilgisayar Mühendisliğine geçiş yapabilecek puanı kolaylıkla alacağımı düşünüyorum. Ama örgün öğretimde okumayı düşünmüyorum. Belki bitirdikten sonra uzaktan eğitim Bilgisayar Mühendisliği düşünebilirim.

Bu bölüme kayıt olanlar KPSS konusunda da endişelilerdir muhtemelen. KPSS tam bana göre bir sınav. Ortaöğretim ve Önlisans KPSS sınavlarının kolay olduğunu da göz önüne alırsak benim için bu bölümün Önlisans KPSS'ye girmemi sağlayacak olması bile iyi bir durum. Büyük ihtimalle DHMİ Apron Memurluğu kadrolarını tercih ederim. Ama bu bölüme de kadro açılacağını düşünüyorum. Son KPSS tercihlerinde yani 2017/1'de bu bölüme en yakın bölüm olan Web Teknolojileri ve Programlama bölümüne 5 tane kadro açılmış. Bu kadrolardan bir tanesi mezuniyet şartının yanında bir sürü belge isterken 4'ün de hiç bir belge istenmiyor. Belge istemeyen kadrolar da 92.228 puan ile kapatmış. O puanla tekniker olmak hizmetli veya kaloriferci olmaktan kat kat iyidir.

Ama en önemli konu olan özel sektörde iş bulmak konusunda ben de kara kara düşünüyorum. Çünkü 2 sene boyunca bir kaç tane başarılı projeye imza atamazsam özel sektör kapısının bana kapanacağı açık. Ama benim bu konuda da farklı düşüncelerim var. AÖF mezun olduktan sonra diploma ile birlikte diploma eki yani Diploma Supplement de veriyor. Bu belge diplomayı dünya çapında geçerli kılıyor. Ben de Türkiye'de çalışmak yerine yurtdışında çalışmaktan yanayım. Bu tarz bölümler ve meslekler son 20, 25 senedir var. Ve Web Tasarımı ve Kodlama gibi genel değil de özel bir alanı kapsayan bölümler dünya genelinde çok az. Bu durumun beni öne çıkaracağını düşünüyorum. Zaten Türkiye genelinde bu bölüm sadece Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi'nde var.

1. Yarıyıldaki bütün derslerin bölüm ile lgisi ya yok ya da çok az. Yine de bu bölümü seçtiğim için pişman değilim. Artık sanayi toplumunda değil bilgi toplumunda yaşıyoruz. Bilgi toplumundaki en önemli meslekler ise yazılım üzerine meslekler. Web tasarımı ise her geçen gün önemini artırıyor. Klasik Türk düşünce yapısına sahipseniz bu işe ilk başlayanların işin kaymağını yiyip bitirdiğini düşünebilirsiniz. Bir Google, Facebook çıkartamayız. Ama bir yerlerden başlamak lazım. Çünkü her geçen gün IT sektöründeki başarı öyküleri giderek artıyor. Biz bunları dinlemekle mi yetineceğiz.

3 Kasım 2017 Cuma

Amelelik Anılarım

Ekim ayında bir akrabamın ayarladığı elektrikçilik işinde 3 hafta 1 gün çalıştım. Yaptığımız iş inşaatlarda dairelerin elektrik tesisatını döşemekti. Normalde böyle bir işle ilgilenmiyordum. Ama Eylül ve Ekim ayında canım çok sıkılıyordu. Bu yüzden boş duracağıma bari çalışayım mantığıyla çalıştım.

Benim gibi cılız biri için oldukça zor geçti bu 3 hafta. Yıllardan beri yattığım ve oturduğum yerde g.t büyütmekten başka bir şey yapmamış benim için ilk zamanlar çok zordu. Merdivene ve eşşeğe çıkarken korkuyordum. Tahtadan yapılmış merdiven ile bir alt kata inmek için dakikalar harcıyordum. Vücudumu dönderirken korkudan tir tir titriyordum. Pense ile kabloları keserken bile gücüm zor zar yetiyordu. Her gün bir çok kez vücudumun ağırlığının 1/3'ünden ağır yükleri taşıyordum.

Çoğu arkadaşım "Ne işin var işaatlarda?" "Çok az para alıyorsun." "Hemen çık o işten." dese de ben Ekim ayının sonuna kadar çalışmakta kararlıydım. Ama ekimin son haftası çıkan işlerim nedeniyle planladığım zamandan daha önce bırakmak zorunda kaldım.

Az ücret aldığım için çalışmam bana parasal yönden fazla bir katkısı olmadı. Ama iki önemli katkısı oldu: 1- Deneyim 2- Zamanın önemini anlamam.

Daha önce başka bir elektrikçide 2 ay kadar çalışmıştım. Ama genellikle dükkanda durup getir götür işleri yapmıştım. Yani bu kadar ağır değildi. Böyle ağır bir işte çalışmayı iyi bir deneyim olarak değerlendiriyorum ben. Hiç olmazsa inşaat ortamını görmüş oldum. Günde ortalama 11-12 saat çalışıyordum. İşe gelip giderken harcanan zamanı da hesaba katarsak 12-13 saat. Her gün akşam eve gelince banyo yapıyordum. Eve geç geldiğim için ablamgile yemeğe gitmek yerine kendim bir şeyler hazırlayıp yiyordum. Bana geriye sadece bir, iki saat kalıyordu. Bu nedenle zamanın önemini anladım. Neler yapabileceğimi. Zamanımı nasıl kendimi geliştirmek için harcayabileceğim üzerine sık sık kafa yordum.

Ayrıca bu 3 haftada az da olsa kas yaptım. Ellerim, özellikle de parmaklarım bir çok kez yaralansa da şimdi bir kaç yara hariç hepsi tamamen kapandı. Önceki halimden biraz daha atletik ve daha az korkağım şu an.

31 Ekim 2017 Salı

The Pious Student (Dindar Öğrenci) İsimli Yobaz Mangası


Manga-Tr'de birinin çevirmesi üzerine okuma şansım oldu bu mangayı. Bu manga seri mı yoksa oneshot mu bilmiyorum. Sadece ilk bölümünü okudum. Biraz araştırdığımda Malezyalı bir bayan tarafından çizilip Deviantart'ta yayınlanmış amatör bir çalışma olduğunu öğrendim.

Manganın Özeti: Bir kız, ayaklanma sırasında tecavüze uğramaktan korktuğu için bir mescide sığınıyor. Mescitte karşılaştığı bir erkek öğrenci durmadan elini mum ateşinde yakıp duruyor. Kız oğlana neden elini yakıp durduğunu sorduğunda oğlan ona şeytanın durmadan kalbine onun namusunu vahşice almasını fısıldadığını söylüyor. Mum ateşinde elini yakarak nefsine ders veriyormuş. "Daha mum ateşine dayanamazken cehennem ateşine nasıl dayanacaksın?" diyormuş nefsine. Sonra da bu ikisi evleniyorlar.

Kısaca buram buram yobazlık akan bir manga. Oğlan o kadar azmışki kıza ibadethanede tecavüz etmeyi düşünüyor. Hem de bunu o kadar çok arzuluyorki kendini zapt etmekte güçlük çekiyor. Bu yüzden düşüncesini zinadan cehennem azabına çekebilmek için kendine zarar veriyor. Kız ise bunu söyleyen bir erkeğe aşık oluyor ve evlenmek istiyor. Benim anladığım bu.

Şimdi gelelim "Yobaz" kelimesinin anlamına. "sf. 1. Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse): “Bu memleketi de dört buçuk yobaza bırakamayız.” -A. Gündüz. 2. mec. Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse). 3. hlk. Kaba saba, inceliksiz (kimse). Güncel Türkçe Sözlük" (TDK)

Oğlanın kızı tecavüz etmesini kendini tutmakta zorluk çekecek kadar istemesini bir yana bırakıyorum. Cehennem azabını düşünmek için elini yakması yobazlığının göstergesi değil mi? Kendilerini çarmığa geren, kırbaçlayan Filipinli Katolik yobazlardan ne farkı var? İkisi de dinde aşırıya kaçıyor. Yani ikisi de yobaz. Ayrıca Malezya hakkında en son okuduğum haber; Yatılı Kur'an kursunda hocanın bir öğrenciyi döve döve komaya soktuğuydu. Bir sürü öğrencide de ağır darp izleri varmış. Tabii Türkiye'deki gibi ne hocayı tutuklamışlar ne de Kur'an kursundan bir yetkiliyi. Kızın kendisine tecavüz etmeyi düşündüğünü dile getirdiği bir kişi ile evlenmeyi düşünmesi ise akıl alacak şey değil. Ama çizer bu durumdan çıkarılacak ibretlik bir ders olduğunu düşünüyor. Ve okuyucuya bu yobaz düşünceleri aşılamayı amaç ediniyor.

Kendimi tutamayarak Manga-Tr'de şu yorumu yazdım:
Biri kıza tecavüz etme düşüncesini aklından atmak için kendine zarar veriyor, diğeri kendisine tecavüz etmeyi düşündüğünü söyleyen erkekle evlenmek istiyor. Ama yaptıkları işi dine dayandırdıkları için ortada hiç bir sorun yok. Hatta ibret alınacak bir ders var. (Bunu çizen Malezyalı bayanın düşünceleri bu tabiiki)

Ben de yobazların yaşadığı bu kafayı yaşamak istiyorum. Bally, tiner, hap, çakmak gazı, hacı yağla yağlanmış bonzai, zemzeme yatırılmış esrar hangisiyle bu kafaya ulaşırım? Tecrübeli yobaz arkadaşlar bir yardım edin Allah rızası için. Çok zor durumdayım. Toplumun %80'i yobaz, ben kafamdaki seküler düşüncelerle daha fazla bu toplumda yaşayabileceğimi sanmıyorum.

Tabii hemen bir yobaz atladı. Saygısızmışım, cahilmişim, tecavüzü destekliyormuşum, dindar insanlara hakaret ediyormuşum falan filan.

Yobaza yobaz demek ne zaman suç oldu?