Bundan sonra online oyunlar hakkında da yazılar yazacağım. Şu anda oynadığım iki tane oyun var sadece bunlar; Knight Online ve League of Legends. Şimdilik sadece Knight Online ile ilgili yazılar paylaşacağım. Bu paylaşımlar genellikle para kasma üzerine olacak. İlk olarak 10 Saat Boyunca Maden isimli bir yazı paylaşacaktım ama madenden çıkan item sayısı çok fazla olduğundan balık tutmakla ilgili bu yazıyı daha önce yayınladım.
Normal (Yani Sundries'ten alınan) olta ile ve premiumsuz bir karakter ile 1 saat boyunca balık tuttum.
Sonuç:
Harcanan Rainworm: 362 [Kazı (Maden) yaparken çıkan solcanlar.]
Tutulan Exp Flash: 36 [Kazanılan exp'i %10 artırır premiumsuz karakterler sadece bir kere basabilir.]
Tutulan War Flash: 37 [Kazanılan NP'yi artırır premiumsuz karakterler kullanamaz]
Değerlendirme:
Flashların tanesi 5.000 ile 15.000 arasında satılıyor oynadığım Pathos Server'ında. Tanesini 7.500'den hesaplasak 547.500 coin eder. Yani madenden daha az para kasıyorsunuz balık tutarak. Bence balık tutmanın tek olumlu yanı "Envanter dolmuş mu?" gibi bir düşünceniz olmadan karakteri uzun süreler A.F.K. bırakabilmeniz (Rainworm bitene kadar).
23 Ağustos 2016 Salı
13 Temmuz 2016 Çarşamba
Sihirli Lamba 4. Bölüm Hikayesi
Geldik son bölümün hikayesine. Bu bölümü yazmam da çizmem de çok uzun sürdü. Ve bir sürü sıkıntı ile yüzleştim. Bir hikaye, çizgi roman vb. 'ye bir başlamak bir de bitirmek çok zordur. Ben de Sihirli Lamba'ya güzel bir son bulabilmek için baya bir düşündüm. Çizmeye baladığım zaman, hatta ilk bölümü Wolftoon'da yayınladığım zaman nasıl bitireceğim daha kafamda bile şekillenmemişti. Ama 1 ay gibi uzun bir zaman da bu işin üstesinden gelerek nasıl bir şey yazacağımı tam olarak belirledim.
Çizimde insan anatomisine tam olarak vakıf olamamamın bir sonucu olarak bir çok taslak ve
çizimden sonra şimdiki çizimi oluşturabildim. Defalarca başarısız olamama rağmen vaz geçmeden çabalamaya devam etmem sayesinde çizimim yeteneğimin biraz daha geliştiğini hissediyorum.
Sonunda bir şekilde Sihirli Lamba'nın sonuna geldik. Okuya veya okuyacak olan her kese teşekkür ederim.
Bundan sonra yapacaklarım arasında kafamdaki ilk şey Sana Bir Şey Sorabilir Miyim? isimli webtoon'umu renklendirmek, gerekli düzenlemeleri ve düzeltmeleri yaparak yayına hazır hale getirmek. Ama bunu bu hafta pazar gününe kadar bitirmemin imkansız olduğunu düşündüğüm için webtoon'la uğraşırken bir yandan da bir karikatür çizerek haftayı boş geçirmemeye çalışacağım.
Haydi kalın sağlıcakla...
12 Temmuz 2016 Salı
Kötü Kedi Şerafettin'de Çorum Tuğlası
Animasyon filmini izleyene kadar Kötü Kedi Şerafettin'in
sadece ismini duymuştum. Animasyon filmi hoşuma gidince resmen Türkiye'nin
çizgi roman deposu işlevini gören çizgi roman forumu Çizgili Forum'da Kötü Kedi
Şerafettin var mı diye aradım ve buldum. Hemen okumaya başladım ama görüntü
kalitesi kötü olduğundan okuyamıyordum. Bu yüzden ben de ara verdim. Lakin
bilgisayarımı windows 10'a yükselttiğimde gelen bir program sayesinde çok rahat
okuyabildiğimi farkedince okumaya baştan başladım.
Birinci cildi okurken seksen sekizinci sayfadaki bir panel
bir Çorumlu olarak dikkatimi çekti. Şerafettin, çöplükten Cihangir'e gitmek
için çöp kamyonunu gasp ediyor. Ve bunu yaparken de Çorum tuğlası kullanıyor.
Demek ki o zamanlar da (1996-1997) Türkiye'de en çok tuğla ve kiremitin
üretildiği şehir Çorum'du.
Fazla lafı uzatmadan o panelle sizi başbaşa bırakıyım;
1 Temmuz 2016 Cuma
Haftalık #4
Cumartesi günü ikindi vakti yanıma babamı alıp gezmeye çıktım. Amacım Yumurtalık'ta geçirdiğim bu günlerin hatırına bir kaç fotoğraf çekinmekti. Evden çıkıp limana doğru yol aldık. Plajın hemen yanında denizdeki kale manzaralı I ♡ Ayas yazısını gözüme kestirmiştim. Tam da benim gibi hatıra amaçlı fotoğraf çektirmek isteyenler için yapılmış bir platformdu. Ama güneş yüzünden orada fotoğraf çekemedim. Kara kalesinin kenarında yine denizdeki kale manzaralı ve fazla güneş vurmayan yerlerde tek başıma ve babamla birlikte fotoğraflar çekitim. Sonra limanda ve Kaymakamlığın arkasındaki kayalıklarda bir kaç tane daha fotoğraf çekindim. Çektiğim selfieler ile yetinmek gibi bir düşüncem yoktu. Bu yüzden fotoğrafları babama çektirmeye karar verdim ama o da bir çok defa ikâz etmeme rağmen hep kendi parmağıyla objektifi biraz veya tamamen kapatmış. Yani kendi parmağını çekmiş. En son kaktüslü bir duvarda fotoğrafımı çektirdim babama. Fotoğraf komple babamın parmağıydı. Babama ve güneşe sinirlenip eve geri dönmeye karar verdim bende.
Cumartesi akşamı annemden beklenmeyecek bir şekilde 'Çorum'da denizi filan göremeyiz, gidene kadar her akşam denize gidelim' dedi. Böylece cumartesi ve pazar akşamları yarım saatliğine denize girdik. Tabii biz yüzmeyi bilmediğimizden kaplıcaya girer gibi denize girip girip çıkıyorduk.
Pazartesi günüm boş geçti. Salı günü akşamı ise Çorum'a gittik. Çarşamba sabahı evimdeydim. Akşama kadar yatmayı planlıyordum. Ama yeğenlerim öğle vakti uyandırdı. Ve Akşama kadar onlarla oynayarak günü bitirdim.
Bu haftalıktan da bu kadar. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere...
Cumartesi akşamı annemden beklenmeyecek bir şekilde 'Çorum'da denizi filan göremeyiz, gidene kadar her akşam denize gidelim' dedi. Böylece cumartesi ve pazar akşamları yarım saatliğine denize girdik. Tabii biz yüzmeyi bilmediğimizden kaplıcaya girer gibi denize girip girip çıkıyorduk.
Pazartesi günüm boş geçti. Salı günü akşamı ise Çorum'a gittik. Çarşamba sabahı evimdeydim. Akşama kadar yatmayı planlıyordum. Ama yeğenlerim öğle vakti uyandırdı. Ve Akşama kadar onlarla oynayarak günü bitirdim.
Bu haftalıktan da bu kadar. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere...
25 Haziran 2016 Cumartesi
Haftalık #3
Çarşamba günü sabah canım sıkıldığı için çeviri işine tekrar el atmaya karar verdim. Bir yıla yakın zamandır çevirisi durmuş olan Noblesse S isimli webnovelın devamını çevirmeye başladım. Şu an bölümün %2'lik bir kısmını çevirdim. Önceden de %10'unu çevirmiştim. Yani şu an birinci bölümün %12'si çevrildi. Daha önceden Noblesse S'i neden çevirmediğimi Only Webtoon'da yazmıştım. Çevirmesi çok zor ve vakit alan bir novel. O yüzden böyle yaz mevsiminin vaktimin bol olduğu bu gibi zamanlarda çevirebiliyorum.
Yine çarşamba günü akşam eniştem ve babam ile sahile denize girmek için gittik. İlk başta su soğuk gelmişti ama sonradan alıştım. Yüzmeyi bilmememe rağmen denize girip çıkmam baya iyi oldu. Yumurtalık'ta hava çok sıcak zaten bir de benim bu zamana kadar Karadeniz'de yaşadığımı da hesaba katarsak burası bana cehennem gibi sıcak geliyordu.
Perşembe gününü çok boş geçirdim. Buraya yazmaya değer hiç bir şey yapmadım.
Cuma günü öğle vakti camiden çıktıktan sonra babam ile limanı gezmeye gittik. Limanda taşıt olarak sadece sandallar vardı. Deniz kenarında yaşamayan biri olarak denizle ilgili her şey ilgimi çekiyor. Çoğu kişi için kıyıya yakın yerlerdeki küçük balık sürülerine ve güneşlenen yengeçlere bakmak zaman kaybıdır her halde. Balık ve yengeçler haricinde dikkatimi çeken bir şey de olmadı zaten.
Yine cuma günü perşembe günü bir şey yapmamamın acısını çıkarırcasına light novel okumaya yüklendim. Buraya gelirken otobüste başladığım Sword Art Online'ın ilk cildini bitirdim. Yarın Coiling Dragon'u okumaya devam etmeyi planlıyorum. Ayrıca son zamanlarda Jules Verne'nin Aya Seyahat kitabını da okuyorum. Bir gazetenin bedava verdiği 150-160 sayfalık bir cep kitabı. Büyük ablamdan aldım. O da light novellara benziyor. Her gün ortalama 10 sayfasını okuyorum. Şu sıralar ailenin gündeminde ne zaman memleketimize döneceğimiz var. Annem ile babam kendileri için bir tarih kararlaştırdılar. Ama beni bir kaç gün hatta hafta daha burada bırakmayı planlıyorlar. Ben ise annemgille Çorum'a dönmek istiyorum. Çünkü Adana çok sıcak.
Bu haftalık da bu kadar. (Gerçi haftada bir değil 4 günde 1 yazıyorum.)
Yine çarşamba günü akşam eniştem ve babam ile sahile denize girmek için gittik. İlk başta su soğuk gelmişti ama sonradan alıştım. Yüzmeyi bilmememe rağmen denize girip çıkmam baya iyi oldu. Yumurtalık'ta hava çok sıcak zaten bir de benim bu zamana kadar Karadeniz'de yaşadığımı da hesaba katarsak burası bana cehennem gibi sıcak geliyordu.
Perşembe gününü çok boş geçirdim. Buraya yazmaya değer hiç bir şey yapmadım.
Cuma günü öğle vakti camiden çıktıktan sonra babam ile limanı gezmeye gittik. Limanda taşıt olarak sadece sandallar vardı. Deniz kenarında yaşamayan biri olarak denizle ilgili her şey ilgimi çekiyor. Çoğu kişi için kıyıya yakın yerlerdeki küçük balık sürülerine ve güneşlenen yengeçlere bakmak zaman kaybıdır her halde. Balık ve yengeçler haricinde dikkatimi çeken bir şey de olmadı zaten.
Yine cuma günü perşembe günü bir şey yapmamamın acısını çıkarırcasına light novel okumaya yüklendim. Buraya gelirken otobüste başladığım Sword Art Online'ın ilk cildini bitirdim. Yarın Coiling Dragon'u okumaya devam etmeyi planlıyorum. Ayrıca son zamanlarda Jules Verne'nin Aya Seyahat kitabını da okuyorum. Bir gazetenin bedava verdiği 150-160 sayfalık bir cep kitabı. Büyük ablamdan aldım. O da light novellara benziyor. Her gün ortalama 10 sayfasını okuyorum. Şu sıralar ailenin gündeminde ne zaman memleketimize döneceğimiz var. Annem ile babam kendileri için bir tarih kararlaştırdılar. Ama beni bir kaç gün hatta hafta daha burada bırakmayı planlıyorlar. Ben ise annemgille Çorum'a dönmek istiyorum. Çünkü Adana çok sıcak.
Bu haftalık da bu kadar. (Gerçi haftada bir değil 4 günde 1 yazıyorum.)
24 Haziran 2016 Cuma
Haftalık #2
Cumartesi günü liseden arkadaşımla iftarı dışarda yapmak üzere buluştuk. Bedava olduğu için iftar çadırında iftarı açmayı düşünüyorduk. Ama Suriyelilerin kalabalıklığından ve ezana 10 dakika kalmasına rağmen kapıları hâlâ açmadıkları için vaz geçtik. Onun yerine Burger King'de 10 liralık bir menü ile iftarımızı açtık. İftar çadırında da Burger King'de de bu zamana kadar bir şey yememiştim şimdiye kadar.
Pazar günü babamla birlikte Adana'ya doğru yola çıktık. Bilette kalkış saati 21:30 yazıyordu. Otogara gittiğimizde otobüs Trabzon'dan geldiği için gecikecek 22:00'da Çorum'da olur dediler. Ama 22:30'a gelirken otobüs otogara girdi. Öncesinde de servis için 20:30'da servis durağında olun dediler. Kısaca 2 saatten fazla otobüs bekledik. Firmanın adı Yeniadana'ydı.
Pazartesi sabahı Ceyhan'da otobüsten indik. Eniştem bizi Ceyhan'da arabayla karşılayıp Yumurtalık'a götürdü. O gün yeni doğan yeğenimi sevmek ve yol yorgunluğu ile yatmaktan başka bir şey yapmadım.
Salı günü ikindi ezanıyla Yumurtalık'ı gezmeye gittik. Güney ve batı doğrultusunda ilerledik. Liman, kale, kule gibi bir sürü tarihi yıkıntı ile karşılaştık. Her tarafından tarihi eser fışkıran ve sahili olan bir turizm kasabası. Ama tarihi eserlerin içine sıçmışlardı. Mecaz anlamla kullanmadım o fiili resmen içine sıçmışlardı. Hani hep Yunanistan ile Türkiye'deki yerleri kıyaslayıp bizimki daha güzel ama biz Türk veya müslüman olduğumuz için Yunanistan'daki yer daha çok turist çekiyor derler. Ama gerçekte Yunanistan'ın daha çok tercih edilmesinin nedeni tarihi eserlerin içine sıçmamaları veya duvarlarını boyamamaları.
Bu haftalık yazacak çok şey bulduğum için 4 günlük oldu. Çarşamba günü de eniştem ile denize girmeyi düşünüyorum. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...
Pazar günü babamla birlikte Adana'ya doğru yola çıktık. Bilette kalkış saati 21:30 yazıyordu. Otogara gittiğimizde otobüs Trabzon'dan geldiği için gecikecek 22:00'da Çorum'da olur dediler. Ama 22:30'a gelirken otobüs otogara girdi. Öncesinde de servis için 20:30'da servis durağında olun dediler. Kısaca 2 saatten fazla otobüs bekledik. Firmanın adı Yeniadana'ydı.
Pazartesi sabahı Ceyhan'da otobüsten indik. Eniştem bizi Ceyhan'da arabayla karşılayıp Yumurtalık'a götürdü. O gün yeni doğan yeğenimi sevmek ve yol yorgunluğu ile yatmaktan başka bir şey yapmadım.
Salı günü ikindi ezanıyla Yumurtalık'ı gezmeye gittik. Güney ve batı doğrultusunda ilerledik. Liman, kale, kule gibi bir sürü tarihi yıkıntı ile karşılaştık. Her tarafından tarihi eser fışkıran ve sahili olan bir turizm kasabası. Ama tarihi eserlerin içine sıçmışlardı. Mecaz anlamla kullanmadım o fiili resmen içine sıçmışlardı. Hani hep Yunanistan ile Türkiye'deki yerleri kıyaslayıp bizimki daha güzel ama biz Türk veya müslüman olduğumuz için Yunanistan'daki yer daha çok turist çekiyor derler. Ama gerçekte Yunanistan'ın daha çok tercih edilmesinin nedeni tarihi eserlerin içine sıçmamaları veya duvarlarını boyamamaları.
Bu haftalık yazacak çok şey bulduğum için 4 günlük oldu. Çarşamba günü de eniştem ile denize girmeyi düşünüyorum. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...
23 Haziran 2016 Perşembe
Orta Karadeniz'in İncisi Çorum
Hititlerin ve leblebinin şehri, Çorum Karadeniz ile İç Anadolu'nun kesiştiği bir konumda bulunan merkez nüfusu 240.000 civarı olan orta büyüklükte bi kentimizdir. Kuzeydeki Osmancık ve Kargı haricinde karadeniz iklimi fazla hissedilmez.
Hititlerin başkenti Hattuşaş ve diğer bir önemli kenti Alaca Höyük Çorum ili sınırları içerisinde bulunmaktadır. Her ne kadar fazla turist çekemese de iki antik şehir de görülmeye değerdir. Bunun bir göstergesi olarak Hattuşaş UNESCO dünya tarih miraslarına eklenmiş Türkiye'deki 9 tarihi mekandan biridir. İki antik şehrin yakınında da müze mevcuttur.
Şüphesiz ki Çorum şehri en güzel zamanlarını Hititler zamanında yaşadı. Sonrasında ise uzun süre unutuldu. Çorum şehir merkezine ilk olarak ne zaman yerleştiği bilinmese de ilk olarak Roma döneminde şehir statüsü kazandı. Ama her 30, 40 yılda olan büyük depremlerin büyük can ve mal kaybına yol açması ve şehir merkezinde su sorunu olması nedeniyle bir türlü gelişemedi. Ta ki Ankara başkent olana kadar. Ankara ile Samsun arasında bulunan Çorum, Ankara başkent olduktan sonra konumu nedeniyle önem kazandı.
Cumhuriyet kurulduğunda Anadolunun orta büyüklükte bir kasabası olan Çorum, İskilip'in yarısı kadar nüfusu olmasına rağmen vilayet yapıldı. 1950'den sonra şehirde birbiri ardına fabrikalar açılmaya başlandı. İlk açılan fabrikalar tuğla - kiremit, un tarzı şeyler üreten hafif sanayi kolları ve çimento fabrikasıydı. Çorum yıllar geçtikçe artan tuğla ve kiremit fabrikalarıyla şu anda Türkiye'nin en büyük üreticisi konumundadır. Yumurta ve makine sektörlerinde de iddalı olan Çorum'da sanayi gün geçtikçe şehre paralel şekilde gelişmektedir.
Çorum'un bir diğer özelliği de özellikle Osmancık ve Kargı'da yetişen pirinçtir. Kızıl Ormanın suyuyla sulanan çeltik tarlalarını Türkiye'nin en ünlü ve lezzetli princi yetişir.
Köyden kente göç dalgası 2000'ler de yerini küçük kasaba ve şehirlerden büyük şehirlere değiştirdiğinde komşuları bundan zararlı çıkarken Çorum sanayisi ve konumu sayesinde nüfusunu bir buçuğa Katlamalı başardı.
Ayrıca Çorum şehir planı, ucuzluğu, sıcak kanlı insanlarıyla Türkiye'nin en yaşanabilir şehirlerinin arasındadır. Bunun en büyük kanıtı Çorum'dan başka şehre tayin olmak istemeyen ve emekli olduktan sonra bile Şehri terk etmeyen memurlardır.
Çorum ne yazıkki yurt genelinde çok kötü bir izlenimle anılıyor. Halbuki şehir olarak çok güzel bir şehirdir. Bir sürü parkı, geniş yolları, düzenli yapılaşması, trafiğin neredeyse hiç olmaması ile en azından Orta Karadeniz'in incisi ünvanını hak eden bir şehir Çorum. İnsanı ise sanılanın aksine göbel, heri gibi bir kaç Çoruma özgü kelimeyi saymazsak garip bir Lehçe kullanmaz. Hatta Türkiye geneline göre daha iyi bir Türkçeyle konuşurlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)