Çarşamba günü sabah canım sıkıldığı için çeviri işine tekrar el atmaya karar verdim. Bir yıla yakın zamandır çevirisi durmuş olan Noblesse S isimli webnovelın devamını çevirmeye başladım. Şu an bölümün %2'lik bir kısmını çevirdim. Önceden de %10'unu çevirmiştim. Yani şu an birinci bölümün %12'si çevrildi. Daha önceden Noblesse S'i neden çevirmediğimi Only Webtoon'da yazmıştım. Çevirmesi çok zor ve vakit alan bir novel. O yüzden böyle yaz mevsiminin vaktimin bol olduğu bu gibi zamanlarda çevirebiliyorum.
Yine çarşamba günü akşam eniştem ve babam ile sahile denize girmek için gittik. İlk başta su soğuk gelmişti ama sonradan alıştım. Yüzmeyi bilmememe rağmen denize girip çıkmam baya iyi oldu. Yumurtalık'ta hava çok sıcak zaten bir de benim bu zamana kadar Karadeniz'de yaşadığımı da hesaba katarsak burası bana cehennem gibi sıcak geliyordu.
Perşembe gününü çok boş geçirdim. Buraya yazmaya değer hiç bir şey yapmadım.
Cuma günü öğle vakti camiden çıktıktan sonra babam ile limanı gezmeye gittik. Limanda taşıt olarak sadece sandallar vardı. Deniz kenarında yaşamayan biri olarak denizle ilgili her şey ilgimi çekiyor. Çoğu kişi için kıyıya yakın yerlerdeki küçük balık sürülerine ve güneşlenen yengeçlere bakmak zaman kaybıdır her halde. Balık ve yengeçler haricinde dikkatimi çeken bir şey de olmadı zaten.
Yine cuma günü perşembe günü bir şey yapmamamın acısını çıkarırcasına light novel okumaya yüklendim. Buraya gelirken otobüste başladığım Sword Art Online'ın ilk cildini bitirdim. Yarın Coiling Dragon'u okumaya devam etmeyi planlıyorum. Ayrıca son zamanlarda Jules Verne'nin Aya Seyahat kitabını da okuyorum. Bir gazetenin bedava verdiği 150-160 sayfalık bir cep kitabı. Büyük ablamdan aldım. O da light novellara benziyor. Her gün ortalama 10 sayfasını okuyorum. Şu sıralar ailenin gündeminde ne zaman memleketimize döneceğimiz var. Annem ile babam kendileri için bir tarih kararlaştırdılar. Ama beni bir kaç gün hatta hafta daha burada bırakmayı planlıyorlar. Ben ise annemgille Çorum'a dönmek istiyorum. Çünkü Adana çok sıcak.
Bu haftalık da bu kadar. (Gerçi haftada bir değil 4 günde 1 yazıyorum.)
25 Haziran 2016 Cumartesi
24 Haziran 2016 Cuma
Haftalık #2
Cumartesi günü liseden arkadaşımla iftarı dışarda yapmak üzere buluştuk. Bedava olduğu için iftar çadırında iftarı açmayı düşünüyorduk. Ama Suriyelilerin kalabalıklığından ve ezana 10 dakika kalmasına rağmen kapıları hâlâ açmadıkları için vaz geçtik. Onun yerine Burger King'de 10 liralık bir menü ile iftarımızı açtık. İftar çadırında da Burger King'de de bu zamana kadar bir şey yememiştim şimdiye kadar.
Pazar günü babamla birlikte Adana'ya doğru yola çıktık. Bilette kalkış saati 21:30 yazıyordu. Otogara gittiğimizde otobüs Trabzon'dan geldiği için gecikecek 22:00'da Çorum'da olur dediler. Ama 22:30'a gelirken otobüs otogara girdi. Öncesinde de servis için 20:30'da servis durağında olun dediler. Kısaca 2 saatten fazla otobüs bekledik. Firmanın adı Yeniadana'ydı.
Pazartesi sabahı Ceyhan'da otobüsten indik. Eniştem bizi Ceyhan'da arabayla karşılayıp Yumurtalık'a götürdü. O gün yeni doğan yeğenimi sevmek ve yol yorgunluğu ile yatmaktan başka bir şey yapmadım.
Salı günü ikindi ezanıyla Yumurtalık'ı gezmeye gittik. Güney ve batı doğrultusunda ilerledik. Liman, kale, kule gibi bir sürü tarihi yıkıntı ile karşılaştık. Her tarafından tarihi eser fışkıran ve sahili olan bir turizm kasabası. Ama tarihi eserlerin içine sıçmışlardı. Mecaz anlamla kullanmadım o fiili resmen içine sıçmışlardı. Hani hep Yunanistan ile Türkiye'deki yerleri kıyaslayıp bizimki daha güzel ama biz Türk veya müslüman olduğumuz için Yunanistan'daki yer daha çok turist çekiyor derler. Ama gerçekte Yunanistan'ın daha çok tercih edilmesinin nedeni tarihi eserlerin içine sıçmamaları veya duvarlarını boyamamaları.
Bu haftalık yazacak çok şey bulduğum için 4 günlük oldu. Çarşamba günü de eniştem ile denize girmeyi düşünüyorum. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...
Pazar günü babamla birlikte Adana'ya doğru yola çıktık. Bilette kalkış saati 21:30 yazıyordu. Otogara gittiğimizde otobüs Trabzon'dan geldiği için gecikecek 22:00'da Çorum'da olur dediler. Ama 22:30'a gelirken otobüs otogara girdi. Öncesinde de servis için 20:30'da servis durağında olun dediler. Kısaca 2 saatten fazla otobüs bekledik. Firmanın adı Yeniadana'ydı.
Pazartesi sabahı Ceyhan'da otobüsten indik. Eniştem bizi Ceyhan'da arabayla karşılayıp Yumurtalık'a götürdü. O gün yeni doğan yeğenimi sevmek ve yol yorgunluğu ile yatmaktan başka bir şey yapmadım.
Salı günü ikindi ezanıyla Yumurtalık'ı gezmeye gittik. Güney ve batı doğrultusunda ilerledik. Liman, kale, kule gibi bir sürü tarihi yıkıntı ile karşılaştık. Her tarafından tarihi eser fışkıran ve sahili olan bir turizm kasabası. Ama tarihi eserlerin içine sıçmışlardı. Mecaz anlamla kullanmadım o fiili resmen içine sıçmışlardı. Hani hep Yunanistan ile Türkiye'deki yerleri kıyaslayıp bizimki daha güzel ama biz Türk veya müslüman olduğumuz için Yunanistan'daki yer daha çok turist çekiyor derler. Ama gerçekte Yunanistan'ın daha çok tercih edilmesinin nedeni tarihi eserlerin içine sıçmamaları veya duvarlarını boyamamaları.
Bu haftalık yazacak çok şey bulduğum için 4 günlük oldu. Çarşamba günü de eniştem ile denize girmeyi düşünüyorum. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...
23 Haziran 2016 Perşembe
Orta Karadeniz'in İncisi Çorum
Hititlerin ve leblebinin şehri, Çorum Karadeniz ile İç Anadolu'nun kesiştiği bir konumda bulunan merkez nüfusu 240.000 civarı olan orta büyüklükte bi kentimizdir. Kuzeydeki Osmancık ve Kargı haricinde karadeniz iklimi fazla hissedilmez.
Hititlerin başkenti Hattuşaş ve diğer bir önemli kenti Alaca Höyük Çorum ili sınırları içerisinde bulunmaktadır. Her ne kadar fazla turist çekemese de iki antik şehir de görülmeye değerdir. Bunun bir göstergesi olarak Hattuşaş UNESCO dünya tarih miraslarına eklenmiş Türkiye'deki 9 tarihi mekandan biridir. İki antik şehrin yakınında da müze mevcuttur.
Şüphesiz ki Çorum şehri en güzel zamanlarını Hititler zamanında yaşadı. Sonrasında ise uzun süre unutuldu. Çorum şehir merkezine ilk olarak ne zaman yerleştiği bilinmese de ilk olarak Roma döneminde şehir statüsü kazandı. Ama her 30, 40 yılda olan büyük depremlerin büyük can ve mal kaybına yol açması ve şehir merkezinde su sorunu olması nedeniyle bir türlü gelişemedi. Ta ki Ankara başkent olana kadar. Ankara ile Samsun arasında bulunan Çorum, Ankara başkent olduktan sonra konumu nedeniyle önem kazandı.
Cumhuriyet kurulduğunda Anadolunun orta büyüklükte bir kasabası olan Çorum, İskilip'in yarısı kadar nüfusu olmasına rağmen vilayet yapıldı. 1950'den sonra şehirde birbiri ardına fabrikalar açılmaya başlandı. İlk açılan fabrikalar tuğla - kiremit, un tarzı şeyler üreten hafif sanayi kolları ve çimento fabrikasıydı. Çorum yıllar geçtikçe artan tuğla ve kiremit fabrikalarıyla şu anda Türkiye'nin en büyük üreticisi konumundadır. Yumurta ve makine sektörlerinde de iddalı olan Çorum'da sanayi gün geçtikçe şehre paralel şekilde gelişmektedir.
Çorum'un bir diğer özelliği de özellikle Osmancık ve Kargı'da yetişen pirinçtir. Kızıl Ormanın suyuyla sulanan çeltik tarlalarını Türkiye'nin en ünlü ve lezzetli princi yetişir.
Köyden kente göç dalgası 2000'ler de yerini küçük kasaba ve şehirlerden büyük şehirlere değiştirdiğinde komşuları bundan zararlı çıkarken Çorum sanayisi ve konumu sayesinde nüfusunu bir buçuğa Katlamalı başardı.
Ayrıca Çorum şehir planı, ucuzluğu, sıcak kanlı insanlarıyla Türkiye'nin en yaşanabilir şehirlerinin arasındadır. Bunun en büyük kanıtı Çorum'dan başka şehre tayin olmak istemeyen ve emekli olduktan sonra bile Şehri terk etmeyen memurlardır.
Çorum ne yazıkki yurt genelinde çok kötü bir izlenimle anılıyor. Halbuki şehir olarak çok güzel bir şehirdir. Bir sürü parkı, geniş yolları, düzenli yapılaşması, trafiğin neredeyse hiç olmaması ile en azından Orta Karadeniz'in incisi ünvanını hak eden bir şehir Çorum. İnsanı ise sanılanın aksine göbel, heri gibi bir kaç Çoruma özgü kelimeyi saymazsak garip bir Lehçe kullanmaz. Hatta Türkiye geneline göre daha iyi bir Türkçeyle konuşurlar.
22 Haziran 2016 Çarşamba
Fullmetal Alchemist (Çelik Simyacı) 1. Cilt
Fullmetal Alchemist’in mangası Akılçelen Kitaplar tarafından Çelik Simyacı ismi ile basılıyor. Bu yazıda sizlere Çelik Simyacı’nın ilk cildini inceleyeceğim. Bunu yaparken ciltte gerçekleşen olaylardan çok satın almak isteyenlere bit rehber şeklinde bir yazı hazırlayacağım.
Türkçe olarak ilk baskıyı 2013 yılında yapmış. Birinci cilt ilk 4 bölümden, ek bölüm isimli 2 sayfalık bir 4-koma’dan ve sonraki cildi tanıtan bir kaç sayfadan oluşuyor. Hepsi toplamda 186 sayfa. İlk 2 bölüm Elric kardeşlerin Lior’da sahtekar papazın foyasını ortaya çıkarmasını anlatıyor. 3. Bölümde Elric kardeşler sınırdaki kömür madeni kasabasının halkını, halka zulmeden teğmenden kurtarıyorlar. 4. Bölümde ise Doğu şehrine giden trende bir generali kendisini rehin alan teröristlerden kurtarıyorlar. Şu anlık olaylar durmadan gezen ve zor durumdaki halka karşılıksız yardım eden ana karakterlere sahip amaçsız shonen macera mangalarındaki gibi gelişiyor. Bu sayede Fullmetal Alchemist evrenine güzel bir giriş yapıyoruz.
Manganın çevirisi çok fazla ‘ya’ ve ‘ha’ geçmesini saymazsak gayet başarılı. Fiyat olarak ortalama bir mangadan biraz pahalı.
Bana göre kesinlikle okunması gereken ve imkanınız varsa ciltlerini satın alarak arşivlemeniz gereken bir manga.
Türkçe olarak ilk baskıyı 2013 yılında yapmış. Birinci cilt ilk 4 bölümden, ek bölüm isimli 2 sayfalık bir 4-koma’dan ve sonraki cildi tanıtan bir kaç sayfadan oluşuyor. Hepsi toplamda 186 sayfa. İlk 2 bölüm Elric kardeşlerin Lior’da sahtekar papazın foyasını ortaya çıkarmasını anlatıyor. 3. Bölümde Elric kardeşler sınırdaki kömür madeni kasabasının halkını, halka zulmeden teğmenden kurtarıyorlar. 4. Bölümde ise Doğu şehrine giden trende bir generali kendisini rehin alan teröristlerden kurtarıyorlar. Şu anlık olaylar durmadan gezen ve zor durumdaki halka karşılıksız yardım eden ana karakterlere sahip amaçsız shonen macera mangalarındaki gibi gelişiyor. Bu sayede Fullmetal Alchemist evrenine güzel bir giriş yapıyoruz.
Manganın çevirisi çok fazla ‘ya’ ve ‘ha’ geçmesini saymazsak gayet başarılı. Fiyat olarak ortalama bir mangadan biraz pahalı.
Bana göre kesinlikle okunması gereken ve imkanınız varsa ciltlerini satın alarak arşivlemeniz gereken bir manga.
21 Haziran 2016 Salı
Haftalık #1
Wi-fi’ye erişememem, çok yoğun olmam, durmadan bir oraya bir buraya seyahat etmem gibi nedenler böyle saçma bir uygulama ile sizlerin karşınıza çıkmama vesile oldu. ‘Haftalık ne ola ki?’ sorusunu soruyorsanız eğer: Günlüğün haftalık versiyonu. Bir hafta boyunca başımdan geçen olayları ana hatlarıyla sizlerle paylaşacağım. Bu sayede her gün yeni bir yayın vizyonunu daha kolay gerçekleştirebileceğim.
Karabük’teki son haftamda arkadaşlarımın da etkisiyle çok fazla para harcamaya başlamıştım. Bu yüzden kaçarcasına memleketime döndüm. Evden çıktığımız için bütün eşyalarımı iki valize sıkıştırdım. 2 Valiz toplamda benim ağırlığımın bir buçuk iki katı gelirdi herhalde. Bu yüzden zor geçen bir yolculukla Çorum’a vardım.
Çarşamba günü akşamı Çorum’daydım. O günüm uyuklamak ve uymakla geçti. Perşembe günü çamaşırlarımı makineye attım, bahçeden erik topladım ve giysi olmayan eşyalarımı yerleştirmekle uğraştım. O gün yaptığım en iyi şey erik toplamamdı. 13 Yıl önce boş bir alanda bulduğum çimlenmiş bir erik çiğidini alıp bana ayrılmış 2 metre karelik alana dikmiştim. Meyvesini yemek bu güne nadipmiş.
Cuma günü fark ettimki Yobit beni imza kampanyasından atmış. Böyle birşey olacağını sezmiştim aslında. Çünkü durmadan şans oyunları bölümünde kullanıcı adı yaz bonus kazan tarzı konulara yazmaya başlamıştım. Bunun üzerine bir süre Bitcoin Talk hesaplarımla sadece potansiyel activity kasmaya karar verdim. Ayrıca cuma günü babamla çarşıya gidip pazar gününe Adana’ya otobüs bileti aldık. Yani benim için yine yol görünüyor. Yine Cuma günü akşam çarşıda çocukluk arkadaşımla buluştum. İki çay içip Türkiye-İspanya maçını izledik.
İnşallah önümüzdeki haftalarda şunu çizdim, şunu yazdım, şunu okudum tarzı haftalıklar yazabilirim. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...
Karabük’teki son haftamda arkadaşlarımın da etkisiyle çok fazla para harcamaya başlamıştım. Bu yüzden kaçarcasına memleketime döndüm. Evden çıktığımız için bütün eşyalarımı iki valize sıkıştırdım. 2 Valiz toplamda benim ağırlığımın bir buçuk iki katı gelirdi herhalde. Bu yüzden zor geçen bir yolculukla Çorum’a vardım.
Çarşamba günü akşamı Çorum’daydım. O günüm uyuklamak ve uymakla geçti. Perşembe günü çamaşırlarımı makineye attım, bahçeden erik topladım ve giysi olmayan eşyalarımı yerleştirmekle uğraştım. O gün yaptığım en iyi şey erik toplamamdı. 13 Yıl önce boş bir alanda bulduğum çimlenmiş bir erik çiğidini alıp bana ayrılmış 2 metre karelik alana dikmiştim. Meyvesini yemek bu güne nadipmiş.
Cuma günü fark ettimki Yobit beni imza kampanyasından atmış. Böyle birşey olacağını sezmiştim aslında. Çünkü durmadan şans oyunları bölümünde kullanıcı adı yaz bonus kazan tarzı konulara yazmaya başlamıştım. Bunun üzerine bir süre Bitcoin Talk hesaplarımla sadece potansiyel activity kasmaya karar verdim. Ayrıca cuma günü babamla çarşıya gidip pazar gününe Adana’ya otobüs bileti aldık. Yani benim için yine yol görünüyor. Yine Cuma günü akşam çarşıda çocukluk arkadaşımla buluştum. İki çay içip Türkiye-İspanya maçını izledik.
İnşallah önümüzdeki haftalarda şunu çizdim, şunu yazdım, şunu okudum tarzı haftalıklar yazabilirim. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın...
20 Haziran 2016 Pazartesi
Sihirli Lamba 3. Bölümün Hikayesi
Sihirli Lamba'nın 3. bölümünü Wolftoon'dan okuyabilirsiniz.
Bu bölümde daha önce çizdiğim 2 bölümde gözüme çarpan hataları mümkün olduğunca düzeltmeye çalıştım. En düzgün çizdiğim bölüm buydu. Aynı zamanda en hızlı çizdiğim bölümde buydu. Bu yüzden bu bölüm hakkında konuşacak pek fazla bir şeyim yok. Bu kadar kısa bir yazı ile bitirmek istemediğimden Sihirli Lamba seri ile ilgili genel konular ve önümüzde el atmayı düşündüğüm projeler hakkında konuşmak istiyorum.
Sihirli Lamba kendimi geliştirmek amacıyla yaptığım bir çalışmaydı. Kendimi geliştirmekle kastettiğim şey; Son zamanlarda fazla bir şey çizmiyordum. Bir şekilde yeniden bir şeyler çizmeye başlamam lazımdı. Ve bunu fanart tarzı bir şeyle değil de okunacak bir şeyle yapmak istiyordum. Aceleyle başladım ve aceleyle bitirdim. Her zaman şunu yapacağım, şunu çizeceğim, şunu yazacağım tarzı düşünceler aklımdan geçmesine rağmen bir türlü bu düşünceleri uygulayamıyordum. Uygulamaya başlasam bile işin daha başında bırakıyordum. Bu yüzden başka kişilerin çizdiği şeyleri gördükçe "Elin oğlu benim gibi yapacağım demiyor yapıyor. O zaman bende fazla düşünmeden bir şeyler yapmaya başlamalıyım" düşüncesini benimsemeye başladım. Bu nedenle bir anda aklıma gelen bu fikri hemen uygulamaya karar verdim. Adını bile fazla düşünmedim. Sonuç olarak fazla düşünmeden giriştiğim bu işle Sihirli Lamba ortaya çıktı.
Bu bölümde daha önce çizdiğim 2 bölümde gözüme çarpan hataları mümkün olduğunca düzeltmeye çalıştım. En düzgün çizdiğim bölüm buydu. Aynı zamanda en hızlı çizdiğim bölümde buydu. Bu yüzden bu bölüm hakkında konuşacak pek fazla bir şeyim yok. Bu kadar kısa bir yazı ile bitirmek istemediğimden Sihirli Lamba seri ile ilgili genel konular ve önümüzde el atmayı düşündüğüm projeler hakkında konuşmak istiyorum.
Sihirli Lamba kendimi geliştirmek amacıyla yaptığım bir çalışmaydı. Kendimi geliştirmekle kastettiğim şey; Son zamanlarda fazla bir şey çizmiyordum. Bir şekilde yeniden bir şeyler çizmeye başlamam lazımdı. Ve bunu fanart tarzı bir şeyle değil de okunacak bir şeyle yapmak istiyordum. Aceleyle başladım ve aceleyle bitirdim. Her zaman şunu yapacağım, şunu çizeceğim, şunu yazacağım tarzı düşünceler aklımdan geçmesine rağmen bir türlü bu düşünceleri uygulayamıyordum. Uygulamaya başlasam bile işin daha başında bırakıyordum. Bu yüzden başka kişilerin çizdiği şeyleri gördükçe "Elin oğlu benim gibi yapacağım demiyor yapıyor. O zaman bende fazla düşünmeden bir şeyler yapmaya başlamalıyım" düşüncesini benimsemeye başladım. Bu nedenle bir anda aklıma gelen bu fikri hemen uygulamaya karar verdim. Adını bile fazla düşünmedim. Sonuç olarak fazla düşünmeden giriştiğim bu işle Sihirli Lamba ortaya çıktı.
19 Haziran 2016 Pazar
Kendi Diktiğim Eriği 13 Sene Sonra Yeme Keyfi
Küçüklüğümde tarıma ilgi duyardım. Annemgile ısrar etmemle birşeyler dikme için bana küçük bir alan ayırdılar. Çorum'daki bazı apartmanlarda apartmanın bahçesininin bir bölümünü daire sayısınca bölmek gibi bir uygulama var. Her aile kendine ait olan yere bir şeyler ekip uğraşıyor. Annemle babam daha ben istemeden bize ait olan bahçeden 2 metrekarelik küçük bir alanı bana bıraktılar. Annemle babamdan hiç beklenmeyecek bir şekilde bana hiç karışmadılar. Kişilikleri gereği normalde şunu dik, bunu dikme tarzı şeylerle beni çileden çıkarırlardı. Allahtan bana karışmadılar da bu sayede şu an 5 kilodan fazla erik toplayabildim.
Tarıma ilgim sağda solda bulduğum çürümüş soğanları dikmemle başladı. Ardından apartmanın bahçesinde kimseye ait olmayan alanlarda biten marulları toprağıyla sökerek kendi bahçeme diktim. Atılan kurtlu fasulyeler, bulduğum nane çöpleri derken sebzelerle dolu bir bahçe yarattım.
Tabii sadece sebzelerle yetinmeyi düşünmüyordum. Bahçede yere atılan meyve çekirdeklerinin çimlendiğini görünce hemen meyveleri de toprağıyla birlikte söküp bahçeme dikmeye başladım. Ama meyveler marullar kadar dayanıklı değildi. Belki de yüze yakın meyveyi bu şekilde bahçeme dikmişimdir. Ama sadece 5 veya 6 tanesi kurumadı. Babam 1 tane elma 1 tane de erik ağacı hariç diğerlerini söküp bahçenin diğer farklı taraflarına dikti. Çünkü 2 metrekarelik alanda iyi büyüyemiyorlardı. Ama bu ağaçların hepsi kurudu.
Hala bahçemde olan 2 ağaçtan elma ağacının meyvelerini geçtiğimiz yıl yeme fırsatım oldu. Ama bu yıl ağaçta hiç meyve görmedim. Soğuk vurmuştur herhalde. Erik ağacının eriklerini geçen sene mahallenin çocukları talan ettiği için yeme fırsatı bulamamıştım. Ama bu sene 5 kilodan fazla erik topladım bir ağaçtan. Çorum'da yaşayıp ağaçla ilgilenebilsem çok daha fazla verim alırdım herhalde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)